Ölüme bu kadar şevk ile, bu derece sevinçle giden insanları tarih kaydetmez beyefendi. Ölümü görmek kabil olsaydı ve o günlerde yüzüne bakabilseydiniz kendi kendisinden utanıp kızardığını görürdünüz.
Nereye gidiyoruz bilir misin büyük hanım?
Bu gidişe firar denilmez, kurtuluşa gidiyoruz valide! Gittiğiniz yerde kurtuluş bizi bekliyor ve onun adına Mustafa Kemal derler..
Bir karış karı, keskin ayazı, tenha sokakları ile berrak bir kış sabahı.
Böyle günlerde Ankara, dünyanın en güzel şehri olur; en meşhur şehri olduğu gibi..
Ne var ki insan, hakkında iyi düşünceler beslediği dünyanın mahvolmuş olduğunu keşfetmeye görsün bir kere. İnsanın altın çağının geri gelmeyeceğini, zaten hiç olmadığını, ömür denen şeyin boş bir umudu beslemekten ibaret olduğunu anlamaya görsün. İnsan, insan denen varlığın en iyimser oranla yarısının şerefsiz mahlukat, diğer yarısının da bu şerefsiz mahlukatın oyuncağı olduğunu fark etmesin bir kere.
İşte orada yeni bir ülke başlar. Bu ülke bir hayaldir aslında, bir umut, öncesiz ve sonrasız, anlık bir anlamdır sadece. Ama burası en onursuzca çöküşten doğan onurun ülkesidir.