“Çalmadım ki,” dedi Mary öfkeyle. “Aldım. İnsan yaşayabilmek için bazı şeyleri alma hakkına sahiptir. Tanrı’nın bana verdiği canı beslemek zorundayım. “
Martinik asıllı olan Frantz Fanon, Fransa’da eğitim görmüş bir isimdir. Siyah Deri Beyaz Maskeleri ise psikiyatri asistanıyken bitirme tezi olarak yazmıştır. Ancak yazarın “ırkçılığı” bu denli eleştirmesi yüzünden tezi kabul edilmemiştir. Daha sonra Fanon, eseri ilk kitabı olarak yayımlamıştır.
Kitabın isminden de anlayacağımız gibi yazarın
Çünkü yoksulluğun batağındaki insanlar uzak geleceği göremezler. Acil ihtiyaçlarını karşılamışlarsa, gölgesi ufukta henüz şekillenen uzak bir yıkımı fazla dert etmezler.
Genevieve Gornichec’in feminist bakış açısıyla kaleme aldığı Cadının Yüreği, İskandinav mitolojisinden Angrboda’nın hikayesini anlatmakta. Madeline Miller’ın izinden giden yazarımız, ataerkil toplumda “canavar” olarak adlandırılmış bir kadını aklamaya çalışır.
Angrboda ismi, “keder getiren” anlamına gelmekte. Hikayesi ise çoğu cadının hayatının sona erdiği, yani yakıldığı an başlıyor. Sebebi ise Odin’e geleceğin bilgisini vermemesi. Üç kez yakılmış ve yeniden doğmuş güçlü bir cadı… Sonrasında hayat hikayesi Loki ile birleşir. Angrboda’ya yüreğini Loki getirir. Aşık olurlar, çocukları doğar. Ancak “canavarların annesi” lakabı ona haybeden verilmemiştir. Üç çocuğunun her biri farklı özelliklere sahip olmakla birlikte gelecekte de önemli bir yer tutar. Angrboda ise onları kaderin ölümcül ağlarından korumaya and içmiştir.
Her ne kadar mitoloji sevsem de Cadının Yüreği, anlatım tekniği gereği oldukça zayıf geldi. İlk 200 sayfa kitabın neredeyse anlatmak istediği hiçbir mesaj verememesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Daha önce Madeline Miller’dan benzer bir gaye ile “Ben Kirke”yi okumuştum. Ancak Miller, olay örgüsü göz önüne alındığında daha başarılıydı. Muhtemelen uzun süre bu tarz kitaplardan uzak duracağım.
İtalyan yazar Natalia Ginzburg’un “mutsuzluğumu hafifletmek için yazdım” dediği İşte Böyle Oldu adlı eseri, ben de bir okur olarak “mutsuzluğumu hafifletmek için okudum.” Bu kitap, kendisiyle tanıştığım ilk eseridir. İncelikli üslubuyla beni kendine bağladı diyebilirim. Bu sebeple diğer eserlerine de mutlaka göz atacağım.
Eser, “Alnının ortasına
İtiraf Ediyorum (2011), Jaume Cambre tarafından kaleme alınmış anlatım tekniği gereği okuru yoran ancak bir kere tadına vardığınızda elinizden bırakamayacağınız bir eser. Bu zorlu eserin Türkçe’ye çevirisi ise 2015 yılında Suna Kılıç tarafından başarıyla yapılmıştır. Öyle ki romanı okurken çevirmenin metindeki rolünün önemini daha iyi