Lise yıllarında (5 6 yıl önce) kişisel gelişime ve kitaplara takmış biriydim ve hep gördüğüm şey şuydu: Üzülmek istemiyorsan beklentiye girme.
Eyvallah beklentiye girme ama nasıl? Bunu çözemedim ve o zamanki ergen aklımla bunu umut etmemek olarak yorumladım. Umut yoksa hayal yok. Hayal yoksa her şey sıkıcı, monoton ve içten içe bıktırıcı.
Şuan hayal de edemiyorum umutta. Kendini kandırmak değil mi bu? Eğer kimseden bir şey beklemezsen her şey yolunda gider gibi bi aldatmaca. Oysaki alakası yok.
Psikolog Arthur Aron'un 1997 yılında gerçekleştirdiği deney, bu sorunun cevabını şaşırtıcı bir şekilde "evet" olarak veriyor.
Deneyde, birbirini tanımayan bir kadın ve erkek, karşılıklı oturtulur; 36 sorudan oluşan bir listeyi kullanarak sohbet ederler. Sorular, "Hayatta en çok neyi takdir ediyorsun?"dan "Hayatta en büyük pişmanlığın nedir?"e kadar oldukça kişisel ve duygusal konuları kapsar.
Sohbetin ardından, çift 4 dakika boyunca birbirlerinin gözlerinin içine bakarlar.
⚫⚫4 dakika boyunca birinin gözlerinin içine bakmayı denerseniz, bunun ne kadar rahatsız edici bir deneyim olduğunu görüyorsunuz bu arada. 2 dakika bile çok fazla
Bu şaşırtıcı deneyin sonucu ise oldukça ilgi çekicidir: Deneyin ana karakterlerinden bir çift, 6 ay sonra evlenir!
Deney "göz teması ve derin sohbet yoluyla yakınlık kurmanın mümkün olduğunu" gösterir.