Sürgündeki Ittihatçılar, 1921'in 15 Mart'ında aldıkları bir haberle sarsıldılar:
Talât Paşa, Berlin'in Hardenberg Caddesindeki evinin biraz ilerisinde, sokakta yürüdügü sırada arkadan başına sıkılan tek bir kurşunla katledilmisti!
Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girid’i ve Medine’yi bırakırsak çocuklarımız yaşayamaz zannediyorduk.
Çocuklarımızın Avrupa’sı Marmara ve Meriç’te bitiyor. ( Falih Rıfkı )
"Çerkesler Karadeniz balığı yemez." cümlesi oldukça basit görünen ama son derece acı verici bir cümle imiş. Adsız Roman, savaşlarda sürgünlerde, göçlerde adsız kalan onlarca hikayeden birini paylaşıyor bizlerle. Yalnız paylaşmıyor, sizi 21. yüzyıldan, 1864 yılına götürüp bir sürgünde yaşatıyor.
Görüyoruz ki insanın tarihini, yurdunu, tüm geçmişini bir bir ardında bırakıp hiç bilmediği bir coğrafyaya nice zulümler baskılar eşliğinde gitmesi hiçbir muhayyilenin icat edemeyeceği kadar acı vericidir. Günümüzdeki savaşları, soykırımları görüyor insanlık ölmüş diyoruz da insanlık öleli yüzyıllar oldu, farkına varamıyoruz. İnsanlık yeni ölmedi ki... Çerkes bir anne küçücük bebeğin ölüsünü denize bıraktığında öldü insanlık. Küçük bir çocuğun gözlerinin önünde annesinin, teyzesinin gözleri oyulduğunda öldü. Şu günlerde ölmeye devam ediyor. Yazarın dediği gibi "Katiller yaşadıkça masumlar ölür."