Etin bu kadar yoğun tüketildiği bir toplumda hayvanlarda ortaya çıkan bir virüs sonucu etleri insanlara ölümcül oluyor. Farklı şeyler deneniyor elbette fakat hiçbiri normal etin verdiği besin değerine ulaşamıyor. Sonuç ne? Yamyamlık!
Kitabı mantıklı bir kafayla düşündüğümüzde "Neden bu kadar kolay kabul edilebiliyor? Nasıl savaş çıkmadı bu konu üstünden?" Tarzı sorular kafamı doldurdu. Fakat distopik kitap okuduğumu da unutmamam lazımdı.
Özel olarak üretilen "head" adı verilen etler her türlü kalitede üretilebiliyordu. Geleneksel kasapçılıktan özel etle ilgilenene geçerken insan vücuduna verilen parça isimlerini kullanmayıp hala normal terimleri kullanıyorlardı. Sanki çok derinlerde bir kısımları bundan rahatsız oluyordu bu durumdan.
Kesim için beslenen kafalar ise bana kuzuların sessizliği kitabını hatırlattı. Clarice kuzuların tutulduğu yerin kapısını açıp onları serbest bırakmak istediğinde hiçbiri kıpırdamıyordu. Doğduğundan itibaren çaresizlikle harmanlanmış ruhlar özgürlük imkanını tanıyabilir mi ki? Bedenleri son basamakta parçalayan çalışanlardan birisini bütün her şey o kadar etkilemiş ki başların tutulduğu ahırı açıp kaçmaları için bağırmış. Ama hiçbiri kaçmıyor. İnsan olsalar bile özlerinde artık insan gibi davranamıyorlar.
Uzun uzun yazabilirim fakat kitap beni rahatsız ettiği kadar bir miktar sıktı da. Fakat ana karakterimiz bana bütün bu çirkinliği kabul edemeyen birisi izlenimi vermişti ki çok yanılmışım. Kitabın sonu beni gerçekten etkiledi.
"She had the human look of a domesticated animal."