...dert büyüğüyle, küçüğüyle derttir işte, çaresizlik evrensel bir histi ve insan çaresiz anlarında medetin nereden geleceğini bilemiyordu, bazen bir rüyadan, bazen bir masaldan, bazen de mistik bir karşılaşmadan.
Dünyanın yükünü taşıyan Atlas'ı hepimiz güçlü kuvvetli sanırken aslında o taşıdığı yükün ağırlığından beli bükülmüş bir yarı ölümlüydü. Ama kitaplar hep kendini tanrı sanan trajik fanileri anlatmaz mıydı?
"Hepimiz gözümüzle bakarız ama ancak kalbiyle görebilenler başarılı olur, bunu unutma. Silueti, biçimi, gölgeyi vermek, hareketsiz bir şeydeki devinimi vermek sadece bakmakla olmaz, görmek lazım."
Bir keresinde " Çok çabuk güveniyorsun herkese" demişti, " Şunu unutma! Bazen insanlar bize sadece görmemiz gerektiği kadarını gösterirler. İnsanın esas mahareti de budur. Sanat bir duygunun özünü saklamaz, örtmez ama insan öyle değildir. İnsan kabahatini ve karanlığını örten, saklayandır."
Kitabı bitireli bir kaç gün oldu. Ancak inceleme yazabilmek için düşüncelerimi, hisselerimi ancak toparlayabildim desem yeridir. Kitap, Türkiye gerçeklerini hatta dünya gerçeklerini tüm açıklığıyla yüzünüze vuruyor. Tüm bu yaşantıların hep olabileceğini ama asla kapı komşunuzda hatta belki daha yakınınızda olacağını kimse tahmin etmez ancak oluyor. Bunun farkındalığını kazandıktan sonra insanlara eskisi gibi bakamayacağınızı düşünüyorum. Artık yanlış bir durum görsem aklıma hep bir "Acaba?" gelecek.
Kardeşini Doğurmak, bir mektupla başlıyor. Yaşadıklarını kaldıramayan bir kadının intihar mektubuyla. Çocukken bir anda büyümek zorunda bırakılan bir kadının. Ve daha nicelerinin yaşantıları...
Büşra Sanay bize görmek istemediğimiz, lal olduğumuz, sağır kaldığımız bu olayları gösteriyor. Her yazdığı satırda gözümüze gözümüze sokuyor. Gözlerimiz görsün ki sesimiz çıksın istiyor. O çocukların sesi olalım istiyor.
Mutlaka okuyup, herkesin bilinçlenmesi bu kötülüklere şahit olması gerekiyor...
İnsanın kolu kanadı kırıkken, en hüzünlü anlarında verdiği kararlar hep en doğru kararlardı, içgüdünün seni sürüklediği yere gittiğinde ve kendini gökten inen mesajcı meleklere teslim ettiğinde hayatın rotası geri dönülemez bir şekilde değişiyor, sen altüst oldum sanırken aslında düze çıkıyordun.
Her ayrılık bir son değildir, bazı ayrılıklar iki kişi arasındaki bağı kuvvetlendirmek için gelir, üzerine bastığın zemini sağlamlaştırır. Kim bilir belki de biz...
Muhtelif Evhamlar Kitabı'nda hayata dair on öykü yer alıyor. Öykülerdeki her karakter o kadar bizlere benziyor ki; hepsi huzur bulma peşinde. Kimisi huzuru kahve telvelerinde ararken, kimisi hiç olamayacağı insanlar gibi davranarak arıyor. Birisi için huzur yaşam iken diğeri için ölüm oluyor. Tüm karakterler yaşamak isteyip hayal kırıklığından korktukları için yaşamaya korkan tipler...
En sevdiğim, ilk üç öykü olan İçler Dışlar Çarpımı, Vasati 40 Yaş ve Tuz birbiriyle bağlantılı öyküler. Öykülerde Melda ve ihsan'ın hislerinin kendi ağızlarından anlatıIması müthiş bir okuma zevki oluşturuyor. Ayrıca diğer bir sevdiğim öyküden Saraylı'nın Üç Ölümü oldu.
Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.