sobanın üstündeki bakır güğümün sesine uyandım
sonraları uyku tutmadı bir daha
yedi yaşındaydım evimizin karşısı mezarlık
mandalina kabukları kururdu sobanın kapağında
karanlıktan korkardım allah'la ilgili şeylerden
bazılarıyla ilgili sözcükler olmadığını o zaman anladım
ölüler gerçek değildi, memurlar ciddi ve mutsuzdu
kırmızı kramponlarla kuran kursuna gidebilirdiniz
görevim sözcükleri ait olduğu şeye ulaştırmaktı
yazmayı hep biliyordum sanki, okumayı geç öğrendim
mataramdaki portakal suyunu döküp gazoz koyardım
bazı sabahlar çok soğuk olurdu yol
çingeneleri düşünürdüm
ateşi kimin bulduğunu
ve kalın yün çoraplar satan dedemi
kuşluk vakti tezgahı kurduktan sonra buğulu camları
çorbacıda ağzı yakan tavuk suyu, pembe yumuk yumuk elleri
hataymış, hayale yaklaştık incir için
dünya böyle anlamsız üşüdüğü için
çıkarıyoruz üstümüzdeki insanı
dut ki sevmez insanı
yılgınlığı ipeğe düşer
uçurumu kocaman bir anlam bildik
hataymış
sait faik okudum bahçedeki elma ağacının altında
velespitin zincirini yağladım
babama yardım ettim asmayı budamasında
anlatılan hiçbir dersi anlamıyormuş gibi bakan
soru sorulduğunda ağzı kuruyan
telaşla hiçbir şey söyleyemeyen
derslerindeki başarısına da anlam verilemeyen çocuklar gibiydim
dost düğününde halaya kaldırılan
ketum, metruk bir adam gibi durdum
kimse öldürmedi beni
tutuklamadılar da