Bu salgın döneminde adımımızı dışarı atamaz; topluluklara giremez; sinema, tiyatro, konser gibi sanatsal ve sosyal aktivitelerde bulunamaz; sevdiklerimize sarılamaz olmak ve elbette özellikle tarihî mekanlar başta olmak üzere gezmeye, görmeye, farklı insanlar, kültürler, iklimler tanımaya, o memleketlere sinip, içlerinde erimeye, aynı kahkahaları farklı dillerden duymaya, kısaca tüm ruhunla var olmaya hasret kalmak bazılarımıza çok zor geldi.
Uçağa binmeyi bile özlemek!
Böyle zor zamanlarda okumayı sevdiğime bir kez daha şükrediyorum. Şayet sevmeseydim ruhumun uçmak, özgürce kanat çırpmak, renkten renge bulanmak, diğer ruhlarla kaynaşmak, tekdüzeliğe inat devinimlenmek, parçalardan yekpare bir bütüne yol almak ihtiyacını nasıl karşılardım?
Gerçek gezentiler anlar;
Okumak; ruhun tatilidir.
Okumak; rutine kafa tutup, kendini hangi durakta duracağını bilmediğin bir trene atmaktır.
Okumak; yaşamaktır. Sonunu öngöremediğin, yer yer konforsuz, ama her daim heyecan veren bir yolculuktur.
Gezemiyor değiliz, geziyoruz.
13. Yüzyıla Dante’nin cehennemine bile gidebiliyoruz mesela.
Sanat ne güzel.
Peki sizin yolculuğunuz nereye?