Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Portakal Rengi

Portakal Rengi
@Portakalkokusu
Psikoloji - felsefe - halk sağlığı Edebiyat meraklısı
Üniversite müfredatındaki bir konunun kültürel değeri ne kadar yüksekse, o konuda düşünme ve sorgulama özgürlüğü o kadar kısıtlanır.
Sayfa 187Kitabı okudu
Reklam
Dini ihtiyacın psikolojik kaynaklarına baktığımızda, dinamik bilinçdışında psikanaliz ekolünün özel önem atfettiği iki etken bulunur: (1) ebeveynlere yönelik ilk çocukluk döneminde hâkim olan asıl tutumun süregitmesi ve ebeveynlerin her şeye gücünün yetmediğini, sınırsız destek sağlayamadıklarını görüp hayal kırıklığına uğramanın etkisiyle bu tutumun babadan doğaüstü varlıklara yer değiştirmesi; (2) bastırılmış Oidipal durumun çatışma eşliğinde süregiden etkisi ve eşlik eden suçluluk hissinden kurtulma ihtiyacı.
Sayfa 141Kitabı okudu
Gerçek şu ki insan hangi kılığa sokarsa soksun çocukluğundaki asıl nesnelere olan asıl nefretinden ve asil ihtiyacından vazgeçmeye bir türlü yanaşmaz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çocuk hem libidinal hem de saldırgan duygulanımlarını nesnesine belli etmenin tehlikelerinden kaçınmak için olabildiğince fazla saldırganlık kullanarak olabildiğince fazla libidinal ihtiyacı zapt eder.
Buradan çıkarılacak ders, iyi nesnenin cazibesi olmadan içselleştirilmiş kötü nesnelere yapılan enerji yatırımının dağılıp gitmesini teşvik edemeyeceğimizdir; aktarımın anlam ve önemi de kısmen bundan kaynaklanmaktadır.
Reklam
Anne babası ne kadar kötü görünürse görünsün, her şeyden önce onlara duyduğu ihtiyaç çocuğu kötü nesneleri içselleştirmeye mecbur bırakır; bu ihtiyaç bilinçdışında ebeveyne bağlı kaldığından, çocuk bir türlü kendini onlardan ayıramaz. Çocuk üzerinde gerçekten güç sahibi olmalarını sağlayan da çocuğun onlara duyduğu ihtiyaçtır.
Çocuğun anne babası kötü nesnelerse, kendilerini dayatmasalar bile çocuk onları reddedemez; çünkü onlar olmadan yaşayamaz. Çocuğu ihmal etseler bile çocuk onları reddedemez; çünkü ihmal edildiğinde onlara duyduğu ihtiyaç artmaktadır.
... çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şey (a) anne babası tarafından sahiden insan olarak sevildiğinden, (b) kendisinin onlara duyduğu sevginin de sahiden kabul edildiğinden kesinkes emin olmaktır. Çocuk verilen bu güvenceye inanarak gerçek nesnelerine emniyetle yaslanabildiği ölçüde endişeye kapılmadan yavaş yavaş çocuksu bağımlılıktan vazgeçebilir. Bu güvence verilmediği takdirde nesneleriyle ilişkisi ayrılma kaygısıyla o kadar yüklü olur ki çocuksu bağımlılık tutumundan vazgeçemez; çünkü vazgeçerse, giderilmemiş duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasından büsbütün ümidini kesmiş olacaktır. Çocuğun insan olarak sevilme ve sevgisinin kabul görmesi arzusunun hüsrana uğraması, yaşayabileceği en büyük travmadır. Çocuksu cinselliğin türlü biçimlerine saplanmaya yol açan da her şeyden önce bu travmadır; çocuk çareyi bunlarda arar; çünkü dışarıdaki nesneleriyle kuramadığı duygusal ilişkileri ikame tatminlerle telafi etmeye çalışmaktadır. Bu ikame tatminlerin (örneğin mastürbasyon, anal erotizm) hepsi temelde dış dünyadaki nesnelerle tatmin edici ilişki kurulamadığında mecbur kalınan içselleştirilmiş nesnelerle ilişkiyi temsil eder.
Kendilik yitimi için güzel bir açıklama
Diyelim,kolunuzu hareket ettirmek istiyorsunuz. Motor korteksiniz koldaki kaslara komutlar gönderir. Motor korteks aynı komutu beynin diğer bölgelerine de kopyalar, o bölgeler de kopyayı kullanarak kol hareketinin duyusal sonuçlarını öngörür. Bu arada kol hareket eder ve bu da çeşitli duyumlar yaratır (dokunma, vücut farkındalığı ya da görsel duyumlar gibi). "Karşılaştırıcı" gerçek duyumları, öngörülen duyumlarla karşılaştırır. Ortada bir uyuşmazlık yoksa, eylemi kendimizin gerçekleştirdiğini hissederiz - onu sahipleniriz ve bu da bizde bir faillik algısı yaratır. Uyuşmazlık mevcutsa, bu bize eylemden başka birinin, dışsal bir failin sorumlu olduğunu hissettirir.
Sayfa 111Kitabı okudu
Sass ve Parnas'a göre, kendilikte bir bozukluk olduğunda, varlığımızın temel zemini erozyona uğrar ve bu erozyon temelimizi psikoza elverişli bir zemine dönüştürerek, her tür tuhaf deneyimsel olasılığı açığa çıkarır.
Sayfa 104Kitabı okudu
Reklam
Demokrasi tarihi bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadeleler tarihidir.Bu süreç içinde istikrarlı dönemler sanıldığından pek azdır. Farklı toplumsal gruplar arası bir dengenin oluştuğu veya bir grubun belirli sınırlar içerisinde hegemonyasını diğerlerine kabul ettirebildiği zamanlar dışında demokrasi, geniş halk kesimlerinin iktidarı elinde bulunduran veya onu yönlendirme gücüne malik olan gruplar karşısında her an tetikte olmasını gerektiren bir mücadeledir. Demokrasinin istikrar dönemlerinde oluşan kurumlar, normlar ve müzakere kültürü demokratik istikrarın sürmesine katkıda bulunur. Ancak toplumsal gruplar arası eşitsizlik arttıkça istikrar dönemleri tehlikeye girer.
Neydi öyle,soğuk, sözde aşağılayıcı görünmemek için kullanılan o tuhaf danışan kelimesi? İş ilişkisi miydi bu? Bu ne samimiyetsizlikti...Danışılan danışan ilişkisinde de gizli bir kibir ve aşağılama yok muydu? Onlar neticede hasta değil miydi? Ruhları hasta düşmemiş miydi? Ne vardı bunda? Neden utanılacak, dahası gizlenecek bir hal olsundu ki bu? Asıl utanacaklar, utanılması gereken bir durum da varsa tabii, onları bu hale getirenler değil miydi? Herkesin farklı bir vaka olarak görülmesi gerektiğini de savunmuştu üstelik. Elinden geleni yapmıştı, evet. Birilerine yardım etme duygusunu yaşarken kendisine ne kadar yardım edebilmişti ama?
"Bazen istemediklerimizi de yapmak zorunda kalırız. Asıl istediklerimizi yapma umuduyla... Onu da ne kadar başardığımız şüpheli...'
Küçümsenme korkuları yaşayanlar, başkalarının bır eksiğini yakaladıklarında onları küçümsemeye hazırdır ya da başkalarını küçümseyenler küçümsenme korkuları olan insanlardır.
Sayfa 151Kitabı okudu
Değersizlik Duygusu
Değersizlik duygusunun tohumları çocukluk yıllarında atılır, çocuğun, kendi dünyası olan ayrı bir varlık olarak algılanamamasından kaynaklanır. Bunların arasında, açık red, ihmal, tutarsız davranışlar, şartlı kabul, aşırı koruyuculuk, gerekli sınırları koyamama, kati ve cezalandırıcı tutumlar sayılabilir. Daha önce de anlattığım gibi, böyle şartlarda kabul görebilmek için pek çok şeye katlanan, bazı uç durumlarda varlığını bile yadsıyabilen çocuk, giderek, olmasının beklendiğine inandığı bir kimliği edinmeye başlar. Olumsuz duygularını bastırıp dışa karşı olumlu davranışlar sergilenirken, için için sürdürülen ikiyüzlülüğün yarattığı suçluluk bilinçli dünyasında kendisini değersiz bir varlık olarak algılamasına neden olur. Değersizlik duygusu bir anlamda eksiklik duygusudur, insanın başkalarını kendinden üstün görmesine neden olur, yakınları dışında. Onları kendisinin uzantıları gibi algıladığından onlar da kendi gibi değersizdir.
Sayfa 151Kitabı okudu
88 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.