Benim gibi insanlar tarafından geride bırakılan fikirler, anıtlar hayattaki en büyük zevkimdir. Kitaplar olmasa uzun zaman önce umutsuzluğa gömülürdüm.
/ Arthur Schopenhauer
İnsan kendi doğasını değiştiremez. Eskiden ne kadar saf, yalan söylemeyen, paylaşıldığı zaman daha eksiksiz olacağı umuduyla duygularını açığa vuran bir insan olduğunu biliyorsun. Şimdi ise yalan söylemenin gerekliliği gibi karanlık birtakım düşünceler ileri sürdüğün için değiştiğini sanıyorsun.
Uğraşmak her gün biraz daha boş ve anlamsızmış gibi geliyor bana; sonunda ya durmadan aynı hava çalınıyor ya da söylenecek yeni şeyler, bunları söyleyebilecek yeni anlatım yollari bulmak için uzayıp giden bir arayışın meyveleri çıkıyor ortaya.
1948-1949’daki mutluluğumun hesabı görüldü. Bu soylu mutluluğun gerisinde şu vardı: Güçsüzlüğüm ve hiçbir şeye bağlanmayışım. Şimdi, kendime göre, girdabın içine girdim: güçsüzlüğümü seyrediyor, onu iliklerimde hissediyorum.. Bunun bir tek çözümü var: intihar.
Yaptığın, düşündüğün her şeyin ters olduğunu, kendinin ters bir insan olduğunu düşünmenin korkunçluğu. Seni hiçbir şey kurtaramaz; çünkü neye karar verirsen ver, kendinin de, dolayısıyla kararının da ters bir sonuçla karşılaşacağını biliyorsun.
Cimrilerle savurganları aynı zamanda cezalandırmakta haklıydı Dante: Yalnız savurganlar gerçekten cimridir. Para harcamak acı verir onlara. Cimri savurgan olduğunu sanır, savurgan da cimri olmaktan korkar, ikisi de işkence içindedir bu yüzden.
Acının kamçısını suratına yemesini bilmek de bir sanattır, öğrenmen gereken bir sanat. Bırak kendini tüketsin her saldırı; acı daha yoğun, daha güçlü bir şekilde incitebilmek için tek saldırıda bulunur hep. Sen de, acının iğnesi bir noktayı sokmuş gibi zehrini dökerken seni sokabileceği bir başka yeri uzat ki ilk yaranın sancısını duymayasın.
…dünya bahçesinin tüm ağaçlarının meyvesini tatmak istediğimi ve dünyaya ruhum bu tutkuyla dolu olarak adım attığımı söylemiştim. Gerçekten de böyle atıldım hayata ve öyle yaşadım. Tek hatam, bahçenin bana güneş ışınlarıyla yaldıza bürünmüş gibi görünen tarafındaki ağaçlarla kendimi sınırlamam ve öteki tarafından, gölgeli, kasvetli olduğu için kaçmamdı.
İnsan esasında vahşi, korkunç bir hayvandır. Biz onu evcilleştirilmiş ve dizginlenmiş haliyle tanıyoruz ancak ve onun bu durumuna uygarlık diyoruz. Bu yüzdendir ki ara sıra gerçek tabiatı her nasılsa ipten kurtulacak olsa dehşete kapılıyoruz. Her ne zaman, her nerede kanun ve düzenin prangaları ve zincirleri çözülüp yerini kargaşaya bıraksa, kendisini bütün çıplaklığıyla ele verir o.
...insanı kabaca her şeye alışabilen bir varlık olarak tanımlayan Dostoyevski’nin sözlerinin doğru olup olmadığı sorulacak olursa, cevabımız, “Evet, insan her şeye alışabilir, ama nasıl olduğunu bize sormayın.’’ olacaktır.
“Anlamsızlık duygusunun nedeni, insanların yaşamalarını sağlayacak çok şeyin bulunmasına karşın, uğruna yaşayacakları bir şeyin olmayışıdır. İnsanlar araçlara sahip ama amaçları yok.”
Boş bir odaya belli bir miktarda gaz verildiği zaman, oda ne kadar büyük olursa olsun gaz odanın tamamına yayılır. Ne kadar küçük ya da büyük olursa olsun, acı da inanın ruhuna ve bilincine tamamen yayılır. Dolayısıyla insanın çektiği acının 'büyüklüğü' kesinlikle görecelidir.
"Er ya da geç yaptığım işler, her neyseler, unutulacak ve ben var olmuyor olacağım. O halde daha fazla çabalamak niye? İnsan bu gerçeği nasıl olur da göremez? Nasıl yaşamaya devam eder? Şaşırtıcı olan işte budur!"
Sokrates, kendini ölüme hazırlarken "Hayattan uzaklaştığımız ölçüde gerçeğe yaklaşırız"der. "Biz, hakikati sevenler hayatta neye koşarız? Bizler kendimizi vücuttan ve vücudun hayatından kaynaklanan her türlü beladan kurtarmaya uğraşırız. Eğer durum buysa, ölüm bize gelirken niçin sevinmeyelim?" Bilge kişi hayatı boyunca ölümü arar, bu yüzden de ölüm ona korkunç değildir.
—İnanç nedir?
—İnanç, insan hayatının anlamının öğrenilmesidir, o sayede insanın kendini yok etmeyip yaşadığı şeydir. İnanç, hayatın gücüdür. İnsan yaşıyorsa, bir şeylere de inanıyordur.