Okumak, doğum sancısı çekmeye eşdeğer, kimi zaman.
Parmaklarımızla çevirdiğimiz her bir sayfada, satır aralarında bekleyen gerçekler. Kim olduğumuzla yüzleşmek, kim olduğumuzu sanmamız ile yüzleşmek, dünyanın neresi olduğuyla ve burayı ne olmakla sorumlu tuttuğumuzla ve tabii ki bunlar arasındaki uçurumla yüzleşmek. Acı kelimesini hissetmek, kelimelerin hatırlattıkları ile kederi hissetmek ve ardından acı çekmenin yüceliği düşüncesiyle tanışıp, kendimizden acı çekerken bile yücelme amacı mı güdüyoruz diyerek tiksinmek... Tanrı'ya yakın olmak istemek mi var acının altında, masumiyet mi katıyoruz kendimize tercih edilmiş bir melankoliyle? Suçunu sırtlanan bir katilin imajındaki aklanma mıydı kurnazlığımız? Bilinmez. Bilinir. Sancı çekiyoruz, gözlerimize dokunan her kelimede, doğum sancısı çekiyoruz düşünceleri benimseyip yeni bir ben yarattığımızı anladıkça. Karar aldıkça. Annelerimiz bizi doğururken fiziksel olarak dayanılmaz bir acı içindeydiler, acının ortasına doğduk ve yaşadığımız müddetçe meydana getirilmiş bu bedene bir ruh ilave etmenin zihinsel doğum sancısı bizlere armağan.