Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şeyma Köse

Kaçıp gitmek istediğiniz yerin kaçtığınız yerle aynı olduğunu görmek tam bir aydınlanmaydı. Hapishanenin bir yer değil, bakış açınız olduğunu anlamak. Deneyimlediği, birbirinden apayrı hayatlar içinde, en köklü değişim hissinin ancak kaçıp gitmek istediği hayatta yaşanabileceği Nora'nın aldığı en garip dersti.
Sayfa 278Kitabı okudu
Reklam
Sonsuz sessizliğe varmadan evvel daha insanlarla görülecek hesaplarım var. Şu veda ve üzgünlük ânımda bile onlara meram anlatmak külfetinden kendimi kurtaramıyorum.. Bu hususta kimsenin hatası, günahı yok. Kabahat bende, yaradılışımda, sinirlerimdeki zayıflıkta. Başka kadınların hafif bir nezle geçirir gibi daima savuşturdukları bir kalp sarsıntısı bende onulmaz bir yara şeklini aldı. Bu dert, kalp afetlerinin en müthişi..
"Yoruldum ben artık Hâkim Bey!" Yorgunluk diyordum ben de. Yorulmuş! Yormuşum! Çıkılması güç, dik bir yokuş muyum ben? Nefesi nerede kesilmiş, dalağı nerede şişmiş? Hem sonsuz düzlükler mi vadetmişim ben ona? Yokuşlar da çıkacaktı yolumuza. Yorulmak da vardı elbet. Yorulmuş! Haklı. Insan yükü ağırdır. Yorulur insan elbet. Şairinin mutlulukla bir tuttuğu kahvaltı, karın doyurmaktan öte bir anlam taşımıyorsa artık, gönülsüzce yapılan bir ev ödevine dönüşmüşse akşam yemekleri, ekmeğini herkes kendisi bölüyorsa sofrada, tuzluk sadaka verir gibo uzatılıyorsa elden ele, tebessüm, bayramlık elbise gibi yılda birkaç defa giyiliyorsa ancak yüzlere, gününü aydınlamıyorsa, gecesini hayırlamıyorsa kimse birbirinin.. Insan, bir akşamüstü ansızın yorulmaz da ne yapar?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ah o lanet olası bıçaklar!.. Bıçak dediğin sadece ekmeği dilimleyip mutluluğu pay etmeli insanların arasında. Karlı kış gecelerinde, şehvetli bir elmayı usul usul soymalı sadece. Değnekten at yontmalı baharla mesela. Söğütten düdük çıkarmalı çocuklara. Maydanozu ince ince kıyıp süs niyetine serpmeli hayatın üstüne. Insana kıymamalı. Lanet olası bıçaklar!.. Nasıl bir şey? Doktorun elinde neşter, aşçının elinde hüner... Bir katilinse..
Sayfa 118Kitabı okudu
O hiç kıyamadığın ayakkabılarını giy de gel.. Zaten, çimenlere çıplak ayaklarla basacaksın. Yazık olmayacak ayakkabılarına; bilakis, ayaklarına dahi bahar gelecek: Bir bahar ki baştan sona çiçekli.. Çiçekli gel ki çirkinlikler defolsun başımızdan.
Reklam
Yoldayken tüm dertlerim pul olur ama yeni dertler de edinirim. Çünkü “dert” güzel kelimedir lügatimde: Bir derdim var dedim mi; bu, bir sıkıntım var demekten farklı manaya gelir. Bir derdim var demek, benim lügatimde “Bir inadım, iştahım, heyecanım, hevesim, hikayem, arayışım var” demektir. Amacım var; sorularım, aradığım yanıtlarım, varacağım şehirlerim, gerçekleştireceğim hayallerim, öğreneceğim yepyeni şeyler, önümde yeni keşifler, yeni bir hayat var demektir. Tadına bakacaklarım, koklayacaklarım, içime çekeceklerim... İlham alacaklarım... Dinleyeceklerim, dokunacaklarım, bağrıma basacaklarım.. Uzaklaşacağım ve kavuşacağım bir şeyler.. Yol, evimdir benim.
Soruluyor bazen: “Sıkılınca n’aparsın?” Ne mi yaparım? Güzele odaklanırım. Güzel hikayelere… Güzel havalara… Güzel tatlara… Güzel seslere… Güzel kitaplara… Güzel kelimelere… Güzel insanlara… Güzel yollara… Bak, ne geldi aklıma? Güzel bir eşya alırsın örneğin; belki onu satın almak için epey çalışıp didinmiş de olabilirsin, eyvallah. Ama o eşyayı satın aldıktan bir süre sonra, ona adapte olamıyorsun. Motivasyonun, onu alana kadarmış. O zaman daha iyi anlıyorsun: Satın alınan şeyler sana iyi deneyim ve anı sunamıyorsa, örneğin bir dostun, bir seyahatin veya sabaha kadar süren bir konuşmanın benzersiz hazzını veremiyorsa… Bu anlamsız ortalamada mülkiyetin belirleyici bir hükmü yok. En değerli şeyler anıların, deneyimlerin ve insanların. Turgut Uyar’ın, adını “anlamsız ortalama” koyduğu bu hayatta, anlamlı ortalar bulmak için yaşıyorum.”
Bir ülke kurardık ki hayal edebilen, hevadan uzak ama hevesini yitirmemiş... Bir halk ki birbirini boğazlamayan ve kalem tutmayı yeni öğrenmiş temiz yüzlü çocuklar gibi sarılmaya aç. Yeşile hain değil, hayvana zalim değil. Merhametsiz bencilliğinden kurtulmuş bir ülke olunca; yazılı olmalarına gerek duymaksızın sahip çıktığımız vicdani değerlerimiz bize yeterdi... Eğer halen varsa dünyanın sabaha karşı hayalleri... Eğer tazeyse gündüzün hayal kırıklıkları... Eğer memleket için dertlenirken uykuların halen kaçıyorsa... Sabahlayarak yaşayanların hayal ettiği ülkeler, kurulmaya halen müsait demektir.
Yarın belki başka bir ülkeye uyanırım.. Yarın belki de aynı ülkeye uyanırım Ama gözlerim başka görür,  Zihnim başka düşünür, kalbim başka düşünür, Kalbim başka başka atar.. Yarın belki de.. Bir güvertede.. Kendime uyanırım. Alerta.
Sayfa 175Kitabı okudu
Devlet ve şehirler üç kelimeyle şöyle olmalıydı halbuki: "Hepimizin mutluluğu için!" Öyle mi? Şimdilerde "devletin bekası için" önce bireysel özgürlüklerden geçtik; sonra da bizim gibi olmayanları hizaya çekip, insanıyla-hayvanıyla-bitkisiyle-havasıyla-suyuyla şehir hayatını cehenneme çevirdik.
Sayfa 217Kitabı okudu
Reklam
Nihayetinde, balkon denilen mimari parçalar insanlar için yapılır: Güzel çiçekler, güzel şarkılar, güzel içkiler, güzel havalar ve güzel konuşmalar içindir güzel balkonlar. İnsanları birbirine kırdıran, halkları birbirine ezdiren kavgaları başlatmak için değil..
Sayfa 340Kitabı okudu
Sık sık "sadece hakedene bahşederim" dersiniz. Ancak ne bahçenizdeki ağaçlar ne de otlaklarınızdaki sürüler böyle der. Onlar yaşamak için bahşederler, zira kendine saklamak yok olmak demektir.
Arabanın motoru arıza yaptı diye binlerce kilometre geride kalan o güzel ağacı kim suçlayabilir? Güzel ağacım benim.
Hayatta kalmak için sana ihtiyaçsızlığım, birlikte gezeceğimiz okyanuslara engel olmasın.
" Nerelisin?" Son bir yılda en çok duyduğum soru bu. " Nerede doğdun, büyüdün, en mutlu olduğun günleri hangi ülkede geçirdin, nerenin denizlerine ayak bastın" değil. Gözlerimi dünyaya nerede açtım, onu öğrenmek istiyor. "Akdenizliyim" ( Mediterranean) diyorum ben de. Bu devletsiz aidiyet duygusunu, masanın etrafında yüksek sesle konuşan kalabalıkları, sabah kahvaltısında akşam ne yiyeceğiz planlarını, domatesin ve zeytinyağının kokusunu, kumsalda biten kitap sayfalarını, güneşin battığı yöne bakmayı, ağaç gölgesini, nefes nefese kaldığım yokuşları, çıplak ayak dolaşmayı, öğle uykusunu, aynı dili konuşmadan bile anlaşmayı, aya bakarken hüzünlenmeyi, kapısı kitlenmeyen evlerde uyumayı, vakti gökyüzünün rengine göre ayarlamayı, duşa değil denize dalmayı, leylalığımızı seviyorum. Akdeniz'e, Ege'ye, bu ruhani vatana aidim.
235 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.