Asıl o bize acıyordu, kızıyordu da; kimliklerimize tutunmaktaki bu direncimize öfkeleniyordu sessizce. Bu yüzden gözlerini tavandan ayırıp bize bakmaya tenezzül dahi etmiyordu artık. O, yalnızca ona bahşedilmiş bir lütfu yaşıyordu, geçiciliğinden kurtulmak üzere olmanın coşkusunu, kimsenin duyamadığı ilahi bir melodiyle kutluyor, cehaletimizle alay ediyordu.