Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Goldcompass

Goldcompass
@Silverhope
Hit it until it breaks...
Pharmacy student
7 okur puanı
Aralık 2020 tarihinde katıldı
Daha önce karanlıkta kalan, belirsiz ne varsa artık aydınlatılmış gibi büsbütün anlaşılır hale geldi....."okumak, okumak ve daha çok okumak gerek..."
Reklam
Sakin ve dikkatli olmam gerektiği kadar son derece kararlı ve tereddütsüz de olmalıydım
Hareketlerim gerçekten kendinden emin ve doğru gözükse de, gerginliğimi de elimden geldiğince derine saklamaya çalışıyor ve hiçbir şekilde ortaya çıkmasın diye çabalıyordum.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ağırlaşan gözkapaklarım iyice kapayıncaya kadar okumaya devam etmiştim.
Reklam
Tüm dünya nereye kayboldu böyle benim doğum günümde? Nerede Moskova'nın elektrikli sokak lambaları? İnsanlar, gökyüzü nerede? Hiçbir şey yok pencerelerin ardında! Karanlık dışında...
Odama gittim. Lapa lapa yağan kar her yeri kaplamıştı. Fener yanıyordu, evim sessiz, huzurlu ve muhteşem görünüyordu. Ve tek isteğim uyumaktı.
Kaçmak mümkün değildi ve zaman zaman bunun korkaklık olduğunu kendim de fark ediyordum.
Reklam
Tüm dünya bir yumak gibi sarmalanmış, her yönden çekiştiriliyordu.
Parmaklarımın arasında zayıf ama sık nabız titreşimli vardı, sonra gittikçe cılızlaşmaya başladı. Ölümü yakından gördüğüm zamanlardaki o tanıdık üşümeyi hissettim karın boşluğumda. Nefret ediyorum bundan.
Bir savaş süregidiyordu. Her sabah, karın solgun ışığıyla başlayıp, gaz lambasının parlak, sarı, titrek ışığı altında sona eren savaş.
Sonra koltuk derneklerine dayanarak elindeki paketi açtı ve paketin içinden, üzerinde gösterişsiz bir kırmızı horoz işlemesi olan uzun, kar beyaz bir havlu düştü. "Bunu kabul edemem," dedim. Ama yüzü, gözleri öyle bir hal aldı ki, kabul etmek zorunda kaldım. Ve uzun yıllar Muryevo'daki yatak odamda asılı durdu,sonra da benimle oradan oraya gezdi. Sonunda da yıprandı, rengi soldu,eskidi ve kayboldu tıpkı anıların solduğu, kaybolduğu gibi.
Akşam karanlığı çökmüştü, odanın içinde volta atıyordum bedbaht bir halde. Lambaya yaklaştığımda pencerede, tarlaların sonsuz karanlığında, lambanın alevinin yanında solgun çehremin yansımasını yakaladım.
"Gi...Gittiğiniz bu yolda..." dedim buz kesmiş, mosmor dudaklarda, "yolculuk yapmaya alışkın olmak ge...gerek."
Reklam
İnsan hiçbir zaman ve hiçbir şey için eğilmemeli ve yerlere kapanmamalıdır. İnsan hayatı sürekli bir kültürel gelişim ve yaratıcılık, kendi içinde ve dış dünyada karşılaştığı kaba güçlere karşı verilen daimî mücadeledir.
...Ona göre bu mücadele doğanın sert yüzü ve kendi içindeki kaba ihtiraslara karşı verilen bir savaştır... Bu mücadele daimidir, kültürün parlak ışığının insanın iç ve dış dünyasındaki cehalet karanlığına karşı durmadan sürdürdüğü bir savaştır.
Tarih bazı devlet ve halkların kaderiyle ilgili sert hükümler verirken, diğer devletlerin örneğinde bizlere ders vermekte; toplumsal hayatın temellerinin nasıl ve hangi yöntemlerle sağlamlaştırılacağını, halk kitlelerinin eğitilerek, iki ayaklı hayvan sürüsüne veya büyük bir karınca yuvasına dönüşmelerinin nasıl engellenebileceğini ve insanların, aklın hakim olduğu, mutlu bir hayatın yaratıcısı olan sanatkar gibi yetiştirebilmeleri icin hangi yolun izlenmesi gerektiğini göstermektedir.
Düşüncesiz olmayın! Solucanlar gibi kendi küçük işleriniz ve önemsiz kaygılarınızın çevresine üşüşerek, bunların arasında kaybolmayın! Devletinizin temellerini nasıl sağlamlaştırabileceğinizi, halkınızın eğitim ve kültür düzeyini nasıl yükseltebileceğinizi düşünün!
...boğuluyoruz, ruh ve şevkini kaybetmiş bir topluluk olarak, parmağımızı bile kıpırdatmadan ve risk almadan bir şeyler elde etmeye çalışıyoruz. Yeni bir hayat kurmak istiyorsak, bunu çıplak elle yapamayız...
Anavatandaki yaşam tarzına baktığınızda, büyük bir halkın sahip olduğu güçle örtüşmeyen başarısızlık, eksiklik, geri kalmışlık ve tembellik görürsünüz. Bu durum karşısında yüksek sesle "Artık işe koyulmanın vakti geldi! " demelisiniz. Hem öğrenmek hem de öğretmek zorundayız! Daha çok kişiyi çalışmaya davet etmeliyiz, çünkü yapılacak iş cok, çalışan sayısı az. Çalışmak için taze güce ihtiyacımız var...
Reklam
Kant'ın bir sözünü hatırlarım:"Dünya sahnesine insanların girişini şiddetli bir nefret duymadan seyretmek mümkün değildir. Çünkü insanların birbirine yaptıkları kötülük tabiatın yaptığından çok daha fazladır."
Sayfa 256Kitabı okudu
Sabahları babam hepimizi odasına çağırır; Mahmure abla, küçük Nilüferle oynar, babamın bir dizinde ben, öteki dizinde Flora, ikimizi de okşar, sever: "Halide'nin gözleri Flora'nınkine benziyor." derdi. Belki doğru idi. İkimizin içinde de bu garip dünyanın hüznü ve ağırlığı var, ikimizin içinde de nerede ve nasıl olduğunu bilmediğimiz bir dünya hasreti vardı. Flora öldü ve köpek cennetine gitti. Fakat ben mütemadiyen, kılıkları kıyafetleri başka, içleri bir örnek olan bu zavallı zararsız görünen insan cinsinin her devirde bazan içimde isyan uyandıran hareketleri, tekrar edip durduklarını, hüzün ve hayretle seyretmeye mahkûmdum.
O devirde henüz, insanlar, taze yapraklar gibi güneşte yaşarken, bir gün karanlığa ve boşluğa gittiklerini henüz öğrenmiş değildim. Evet, hâdiselerin tesiri tahmine sığmayan fırtınalar gibi insanları, bir an evvel yeşil ve şen yapraklar halinde sallandıkları dallardan söküp boşluklara fırlattıklarını henüz bilmiyordum.
Sayfa 141Kitabı okudu
Başka bir his de hareketsiz bir suya benzeyen, bazı günlerde boğazını tıkayan, gözlerimden yaşlar akmasına sebep olan bir iç sızlamasıdır.