Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Simge

Sabitlenmiş gönderi
Here's the reason why you cannot learn anything or master anything. In putting conscious effort and through practice, you learn and master things. When you master things, they become unlearned - they become a natural instinct to you like muscle memory. This is called "emptiness." What is learned becomes unlearned. It does not mean being an uneducated, shallow person. It means broadening your mind and skills with such effort that all that is learned and absorbed is consumed and fused into your mind and frame of mind. What is learned is no longer textbook information or a technique, you no longer need a book or tutor, as it becomes a part of you like the food you consume. You no longer think consciously about what you have learned and how you learned it. The movements you practiced in a sport becomes your body's natural movements through muscle memory; the books you have read are no longer written information copied into your mind, but they become a part of your own worldview - words you utter and live by, the words that shape your personality. According to Musashi, this is "emptiness." And emptiness is the way to master anything and become a better person.
Simge

Simge

@Simgeetncr
·
01 Şubat 12:11
Heart of Emptiness
It is in "The Emptiness Chapter" that I write down the Way of the martial arts of the Two-Sword style. The heart of emptiness is in the absence of anything of form and the inability to have knowledge thereof. This I see as emptiness. Emptiness, of coures, is nothingness. Knowing the existent, you know the nonexistent. This, exactly,
Book 5 - EmptinessKitabı okudu
Reklam
"Ah, felsefenin mücizevi ışığına hayran kalan insanlar daha önceleri savaşları ve salgın hastalıkları felaket sanmış! İnsanlar mabetlere kapanıp bu belaları savuşturmak için durmadan dua etmiş! Atalarımızın bunları neden yaptığını anlamak çok güç doğrusu. On binlerce insanın bir anda yok olması ancak kitlelere fayda sağlar; bunu göremeyecek kadar körlermiş!"
Sayfa 659 - Mellonta TauntaKitabı okuyor
"Kendileri için kıymetsiz ve hatta rahatsız edici olsa bile pek çok insan elindekilerin kıymetini, başkalarının ona kavuşması veya kendilerinin onu bırakmasına göre biçerdi."
Sayfa 630 - Soluğunu YitirmekKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"İmgelemimde bulanık ve gözlerimi yaşla dolduran pek çok hayal belirirken intihar etmeyi bile düşündüm. Fakat belirgin ve kolay olan yol yerine müphem ve zor olanı tercih etmek insanın sapkın tabiatının gerçeklerindendir."
Sayfa 622 - Soluğunu YitirmekKitabı okuyor
"Benzerlik bu kadar olur doğrusu! Küçük, dar ağızlı, etli, ıslak, şehvetli dudaklar, eğri, mahmur göz kapakları, çekik, şaşkın gözler, çıkık şakaklar, hurma rengi dağınık saçlar, buğday benizli yüz... Hayat mücadelesine uygun olarak yaratılmış, ruhsuz, duygusuz Türkmen yüzlerinden. Hayatta kalmak için her şeyi caiz gören bir tip; tabiat önceden öngörmüştü sanki bunları. Ataları güneşin, yağmurun altında çok kalmış, doğayla savaşmıştı. Yalnız şekilce değişmemişler, tabiat onlara dik duruş, şehvet, hırs ve açlık da bağışlamıştı."
Reklam
"Senin derdin o kadar derin ki, gözlerinden belli oluyor. Ağlayacak olsan, gözyaşı gözlerinin derinliklerinden gelir, belki hiç gelmez!"
"Hayat soğukkanlılıkla, umursamadan herkesin maskesini kendisine gösterir. Sanırım herkesin birkaç yüzü var. Kimileri maskelerin birini kullanır sürekli. Doğal olarak kirlenir, kırış kırış olur. Bunlar tutumlu insanlardır. Bir başka grupta olanlar kendi nesli için saklar onları. Bir kısmı da yüz değiştirir. Ama yaşlandıklarında bu maskenin son maskeleri olduğunu, kısa zamanda kullanmaktan bozulacağını anlarlar. İşte o zaman son maskenin altından gerçek yüzleri ortaya çıkar."
"Sadece ölüm yalan söylemez! Ölüm geldi mi, bütün kuruntuları yok eder. Biz ölümün çocuğuyuz. Dünyanın aldatmacalarından bizi ölüm kurtarır. Hayatın içinden bize seslenir, yanına çağırır. İnsanların dilini anlamadığımız yaşlarda, bazen oynarken durakalırsak, sebebi ölümün sesini işitmemizdir. Tüm yaşam boyunca ölüm bize işaret eder durur. Hiç kimsenin başına gelmedi mi acaba? Hani kişi ansızın, hiçbir sebep yokken düşünceye dalar, öyle derin düşünceye dalar ki, zamanı, mekânı unutur, neyi düşündüğünü bile bilmez. Daha sonra kendi dış dünyasına tekrar aşina olmaya çalışır. İşte bu, ölümün sesidir."
"Kendi içime kapandıkça, kışın bir deliğe gizlenen varlıklar gibi başkalarının sesini dinliyordum; kendi sesimi ise gırtlağımda işitiyordum. Arkamda gizlenen yalnızlık ve inziva ezeli geceler gibi yoğunlaşmış, yığılışmıştı."
"Beni teselli eden tek şey, ölümden sonra yok olma umuduydu. İkinci yaşam fikri beni korkutuyor, yoruyordu. Henüz içinde yaşadığım dünyaya alışmamıştım. Dünya artık ne işime yarardı ki? Bu dünyanın benim için değil, bir avuç hayâsız, yüzsüz, dilenci tabiatlı, çokbilmiş, kabadayı, gözü gönlü aç insanlar için olduğunu hissediyordum. Bunlar dünyaya uyumlu olarak gelmişlerdi; yeryüzünün, gökyüzünün güçlüleri karşısında, kasap dükkanının önünde bir parça et için kuyruk sallayan aç köpek gibi dileniyor, yaltaklanıyorlardı. İkinci yaşam fikri beni yoruyor, korkutuyordu. Hayır, kusturucu bu dünyaları, uğursuz kılıkları görmeye ihtiyacım yoktu. Tanrı, kendi dünyalarını gözüme sokacak kadar görgüsüz müydü? Yalan söyleyecek halim yok ya; yeni bir dünyayı yaşamam gerekiyorsa, düşüncelerimin, duygularımın hissizleşip ağırlaşmasını, zahmet çekmeden nefes almayı arzu ederdim."
Reklam
"Defalarca ölümümü, bedenimin dağılıp çözülmesini düşündüm. Bu fikir beni korkutmuyor, aksine yok olmayı gerçekten arzu ediyordum. Korktuğum tek şey bedenimdeki zerrelerin, ayaktakımından olanların zerreleriyle karışmasıydı. Bu düşünce dayanılmazdı benim için. Bazen, öldükten sonra, uzun, hassas parmaklı ellerim olsa da bütün zerrelerimi dikkatle toplasam, bana ait olan zerrelerin ayaktakımından olanların bedenlerine geçmemesi için göz kulak olsam diye düşünüyordum."
"Düşündüm, herkesin gökyüzünde bir yıldızı varsa, benim yıldızım uzak, karanlık, anlamsız olmalı. Belki de hiç yıldızım olmadı."
"Sadece canlı cenazeydim. Ne dirilerin dünyasıyla bağım vardı, ne ölümün unutulmuşluğundan, huzurundan yararlanıyordum."
"Korkunç olan şey, ne dipdiri ne hepten ölmüş biri olduğumu hissetmemdi."
"Dinin, imanın, inancın ölüm karşısında ne kadar gevşek, çocukça bir şey; sağlıklı ve mutlu insanlar için hemen hemen bir tür eğlence olduğunu hissediyordum. Ölümün korkunç gerçeği ve canımı eriten bu haller karşısında ruhun ödüllendirilmesi, cezalandırılması, kıyamet günü hakkında bana telkin edilen şeyler tatsız bir aldatmacaydı. Bana öğretilen duaların ölüm korkusu karşısında hiçbir etkisi yoktu."
"Bazıları daha yirmisindeyken can çekişmeye başlar. Oysa çok kişi sadece öleceği sırada, yağı tükenen kandil gibi, usul usul söner, can verir."
1.121 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.