Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Şule Yaşe
Şule Yaşe
@Sule96
Yozgat, 14 Haziran
131 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
1857 yılında yayımlanan eser, ahlaka ve dine aykırılık taşıdığı gerekçesiyle mahkemelik olmuştur. Bu olaydan sonra kitap daha çok satılmaya, merak edilmeye başlamış.
Roman okur üzerinde öyle etkili olmuş ki, bu romandan sonra “Bovarizm” akımı doğmuş ve bu psikolojide tatminsizlik ve memnuniyetsizlik adı verilen bir hastalığın ismi olmuş. Böylelikle edebiyat dünyasından psikoloji literatürüne geçmiş. Kitabın konusuna gelicek olursak sakin, hırslarından arınmış doktor olan Charles daha hareketli ve hırslı bir kadın olan Emma'ya aşık olur ve onunla evlenir. Charles' in tam tersine Emma, Kendini diğer kişilerden farklı ve üstün görerek bulunduğu durumdan hoşnut olmayan, yaşam koşullarıyla bağdaşmayacak düşler peşinde koşan, her daim tatminsizlik hali yaşayan ve böylece sahip oluğu imkanların hiçbir şekilde farkına varmayan yaşadığı hayattan memnun olmayan bir kadındır. Bu nedenle kocası Charles'i defalarca aldatır. Doktor Charles ise fazlaca saf ve iyi niyetli bir adamdır. Böyle adamların olduğuna inanmak çok zor gerçekten. Karısını o kadar seviyor ve güveniyor ki hiç şüphelenmiyor.
Kitapta en üzüldüğüm küçük Berthe oldu. Annesinden hiç sevgi göremedi. Günümüzde de kitaptaki karakterleri görebiliyoruz maalesef.
Karakterlere ne kadar sinir olsam da uzun uzun mekan betimlemeleri bazen beni sıksada kitabı sevdim ve sonu beni çok şaşırttı. Filmini de izledim fakat kitap kadar o duyguyu vermiyor bu nedenle ben kitabı okuyun derim.
Annelerinin ölümünden sonra Barones ve Felix adında iki kardeş yalnız kalırlar. Hiç kimseleri yoktur artık. Zorlu bir mücadeleyle geçen yaşamlarından sonra hiç tanımadıkları akrabalarını bulmak için bir İntikam uğuruna Amerika'dan Avrupa'ya giderlerler. Çıktıkları bu yolda aşk ile kesişir yolları.
Felix ve Barones amcaları, kuzenleri ve onların yakınlarıyla tanışırlar. Bu iki yabancı akrabanın tanışmalarının hayatlarına etkilerini okuyoruz kitapta.
Karakterlerin içsel düşüncelerini, kendileriyle konuşmalarını okurken keyif aldım. Ama bir türlü kitap beni içine çekemedi bunun nedeni diyalogların çok fazla uzatılması ve karakterlerin fazlalığı kitabın konusunu anlamama engel oldu. Tam anladım herşey oturdu derken birşeyden bahsediliyor ve bu nereden çıktı şimdi diyorsunuz. Çeviredeki hatalar ve yazım yanlışlarından da kaynaklanmış olabilir. Özellikle kitabın bitişi de havada kaldı gibi geldi bana. Aslında konusu güzeldi ama maalesef anlatımını beğenemedim.
Lyon' da düğün kısa kısa 3 hikâyeden oluşuyor. Kitabın ilk hikâyesi, kitaba da ismini veren benim de en çok beğendiğim Lyon'da düğün oluyor. Birlikte ölüme giden, gitmek zorunda kalan, insanların yüzünü güldüren bir anlığına da olsa ölümü unutturan bir aşk anlatılıyor.
Diğer iki hikâyede ise toplumdan soyutlanmış, dışlanmış insanların yaşadıkları ve soyutlanan bu insanların verdiği tepkiler anlatılıyor.
Zweig yine bildiğiniz gibi psikolojik analizleri, olağanüstü betimlemeleriyle, kısa akılda kalıcı olan hayat mesajlarının bulunduğu bir kitap. Her Zweig kitaplarında olduğu gibi yazarın bu kitabını da büyük bir zevkle okudum. Özellikle ilk iki hikaye beni çok etkiledi. Ben Okuyun derim.
Okur Takip Önerileri
Kirke aşkı için bir büyü yapar ve Zeus tarafından sürgün edilerek bir adaya hapsedilir. Ve böylelikle Kirke’nin o bahtsız serüveni başlar. Güneşin kızı olmasına rağmen sevilmeyen cadı Kirke’nin yaşadıklarını,çektiği yalnızlığı, merhameti, dışlanmışlığı anlatan mitolojik bir hikaye.
Şunu belirtmeliyim ki ben başlarını severek okudum ama daha sonra ortalarda karışık gelmeye başladı neredeyse yarım bırakıyordum. Fakat devam etmeye karar verdim ve iyikide öyle yapmışım kitap okudukça açılmaya başladı. Kadına yönelik duyarlılık konusuna da çok güzel değinilmiş. Kitabı okurken çok etkilendiğim cümleler oldu. Mitolojiye ilginiz, merakınız yoksa eğer kitaptan zevk alacağınızı söyleyemem ama ilginiz varsa Mitoloji hakkında bilginiz çok fazla olmasa bile soluksuz okuyacağınız bir eser. Kitabı okumaya başlarken son sayfalarda kahramanların tanıtıldığı bölüme göz gezdirebilirsiniz. Kafanız da daha iyi şekillenir diye düşünüyorum. Ben kitabı çok beğendim mitolojiye ilginiz varsa tavsiye ederim.
Kitap, ismini içinde bulunan en güzel şiirden alıyor. Turgut Uyar'ın okuduğum ilk şiir kitabıydı. Bazen anlattığını daha iyi anlayabilmek için üzerinde düşünmek gerekiyor. Şair aşkını bazı şiirlerinde öyle güzel anlatıyorki kalbimi bıraktım. Şiir kitaplarının romanlardan sonra ara ara okunması gerektiğini düşünüyorum. Şiirler ruhun ilacı bence.
lila baş karakterimiz Vefa'nın Tren yolculuğuyla başlayıp, okuyucuya vermeye çalıştığı dersler içeren, Vefa'nın etrafında dönen olayların anlatıldığı öykülerden oluşuyor. kitaba başlarda konsantre olmakta zorlandım sürekli konudan konuya atlanmış gibi geldi bana. Fakat sonunu sevdim. Güzel, ders niteliğinde hikayelerle bitti. Trenle gittiği yerde yaşlı insanların hikayelerini dinliyor karterimiz ve bizde böylelikle bu dokunaklı yaşanmışlıkları olan bin türlü dertleri okuyoruz. Beni etkileyen hikayelerde oldu. Vefa, gerçekten de bana vefa duygusunu yaşattı bu hikayelerle. Ama keşke biraz daha anlaşılır yazılsaymış maalesef sonundaki hikayeler hariç pek sevemedim kitabı.
Ama altını çizdiğim güzel cümleler de vardı.
Korkuyu beklerken kitabı 8 hikayeden oluşuyor. "Ben burdayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba?" Sorusuyla kitabının son cümlesini yazan Oğuz Atay yabancılaşma, umutsuzluk ve yalnızlıklarla dolu temalar işliyor kitabında. Oğuz Atay ile tanışma kitabı oldu benim için korkuyu beklerken. Diğer kitaplarını okuyabilmek, dilini görebilmek için önce bu kitapla başladım.
Kitapta en beğendiğim öykü, kitaba da ismini vermiş olan "Korkuyu Beklerken" isimli hikaye oldu. Bir adamın, "Bu notu aldığınız andan itibaren evinizden çıkmamanızı kesinlikle bildiririz, sizi uyarırız." tehdidi ile biten bir mektup almasıyla evine ve içine nasıl kapandığını görüyoruz. Sürekli monologlarla hikayeyi ustaca ilginçleştirmiş Oğuz Atay. Öyle bir paranoya başlıyor ki bahçeye çıkmaya bile çekinip pencereden dışarı bakarken gördüğü herkese şüpheyle bakmaya başlıyor karakterimiz. O korku psikolojisini çok güzel hissettiriyor okuyucusuna. Oğuz Atay ile siz de tanışmak istiyorsanız bu kitapla başlayın derim. Bazen okurken anlamakta zorlansam da altını çizdiğim çok güzel cümleler var. Oğuz Atay ülkemiz için çok değerli bir yazar en az bir kere bile olsa kaleminin kalbinize dokunmasına izin verin bence.
90’larda geçen bu roman gerçek bir hikayeye dayanıyor. Nazlı'nın yakın arkadaşı Canan'ın sevgilisini vapurda takip etmelerini istemesiyle başlıyor. Nazlı ve Yeşim her gün bindikleri 8.15 vapurunda Canan'ın sevgilisini takip ediyorlar. Nazlı ile Ali'nin bu takiple birlikte yolları kesişiyor. Böylelikle başlıyor bu güzel aşk hikayesi.
Kitap bizi 90'lara götürüyor ve çok keyifli bir nostalji yaşatıyor. Kitabın tek sevmediğim yanı sadece ikili bir ilişki görüyoruz başka olaylar da eklenebilirdi belki. Ben çok fazla aşk kitapları sevmediğim için de böyle hissetmiş olabilirim. Fakat kitap çok akıcı. Okumuyor, adeta olayları izliyorsunuz. Okurken keyif aldım ben. Siz aşk kitaplarını seviyorsanız bu yaşanmış, sımsıcak aşk hikayesini çok seveceğinize eminim.
Birinci dünya savaşı sırasında yaşanan yasak bir aşk anlatılıyor kitapta. Genç bir delikanlı zengin bir iş adamının yanında çalışmaya başlıyor. İki tarafta birbirine aşık oluyor ve yasak bir ilişki yaşamaya başlıyorlar. Savaş nedeniyle ayrılık yaşamak zorunda kalıyorlar.
En sonunda da tekrardan buluşuyorlar. Eskisi gibi oluyormu herşey?
İşte bunun cevabı Geçmişe Yolculuk kitabında. :)
Savaş sonrası iki sevgilinin karşılaşması ve yaşanılan karışık duyguları okuyucuya çok güzel yansıtmış herzaman ki gibi yazar. Kısacık bir kitap ama insanın içine işliyor. Stefan Zweig kitaplarını okumayı çok seviyorum özellikle psikolojik analizleri harika oluyor yazarın. Bu kitabı da muhteşemdi okuyun derim.
Arya Ankara’da yetimhanede büyüyen bir kızdır. Mezuniyetinin ardından manevi babasının yanına, Fransa’ya giden Arya annesinin varlığını öğrenir. Bunun üzerine annesini bulan Arya yeni bir hayata başlar. Fakat bir kazanın sonunda kendi adına yapılan bir mezar bulur ve tüm bu yaşananlara çok şaşırır, bu durumu sorgulamaya başlar. Yazar bize şizofreni ile ilgili de bilgiler veriyor aslında ama bundan çok bahsetmiycem çünkü spoiye girer. :) Okunmaya değer bir psikolojik romandı bence. Akıcı anlatıma sahip olan bu kitabın sonunda yazar bir kez değil birkaç kez üst üste okurunu şaşırtıyor. Kitabın yarısına gelinceye kadar biraz tahmin edeceğiniz bilgilere ulaşabilirsiniz ancak öyle olmuyor tam anladım ben diyorsunuz fakat çok farklı bir sonla karşılaşıyorsunuz. Kitabı tesadüfen öylesine almışken çok sevdim gerçekten de tesadüfen, rastgele olan şeyler çok daha güzel oluyor. Kitabı tavsiye ediyorum okuyun derim.
gurur ve önyargı Jane Austen’ in okuduğum ilk kitabı oldu. 18. yy. İngiliz aile hayatının aristocrat tabakanın yaşam kurarken statüye nasıl da önem veriyor olduğunu görüyoruz. Gamsız bir baba, kızlarını bir an önce zengin soylu ve de yakışıklı İngiliz erkekleri ile evlendirmek isteyen bir anne ve o annenin beş kızı üzerinden anlatılmış olaylar. Kitap yazıldığı dönemin toplum yapısını anlatıyor diyebilirim aslında. İlk 100 sayfada karakterlerin fazla olmasından dolayı çok yavaş ilerledi kitap. Ama 100 sayfadan sonra olaylar o kadar güzel ilerledi ki elimden bırakamadım. Pembe diziler, pembe aşklardan sıkılmış biri olarak bu kitapta aşkın başka yüzünü gördüm. Bir tarafın gururunu bir tatafın da önyargılarını görüyoruz kitapta. Aşkı, romantizme çok girmeden ama duyguları çok güzel ifade ederek anlatmış yazar. İnsanın kaderinde varsa eninde sonunda olacağına şahit oluyoruz. Kendimi bazen Elizabeth kadar önyargılı buldum. Ben de onun kadar önyargılıyım maalesef.
Gurur ve önyargı oldukça güzel bir klasik. İlk kısımlar hariç insanı sıkmıyor gayet akıcı ilerliyor ben çok sevdim kitabı iyiki okumuşum diyorum.
Mark, Sam ve Alex kız kardeşlerini kaybettikten sonra büyük bir sorumluluk ile karşılaşırlar. Alex bu durumla pek ilgilenmez bu nedenle en büyük görev de Mark'a düşer. Kız kardeşi 6 yaşındaki kızını Mark'a emanet etmiştir. Ve vasisi olarak onu seçmiştir. Çocuk bakmaktan anlamayan Mark, kardeşi Sam'den yardım alır. Fakat konuşma yetisini kaybeden küçük kız Holly'nin nasıl yeniden konuşmasını sağlayacaklarını bilemezler. Kısa bir zaman sonra oyuncakçı Maggie ile tanışırlar. Maggie hayatlarına girdiğinde işler biraz değişir.
Çok hoş tam çerezlik sıcacık bir kitaptı çok akıcı bir dile sahipti. Bir çocuğun sorumluluğunu alıp, sevgisini kazanmanın, insanın hayatını nasıl değiştirdiğini görüyoruz kitapta. Şunu söylemeliyimki alırken fiyatı ve kapağı için almıştım ama iyiki almışım diyorum film tadında bir kitap. Keşke biraz daha uzun olsaydı hem konuda tam otururdu bazı yerler askıda kalmış gibi yinede ben okurken çok keyif aldım tavsiye ediyorum.
Mafalda, kalın bir gözlük takan, okuması gereken bir şeyler olduğunda kendi söylemiyle Sherlock büyütecinden yardım alan, okulun girişindeki en sevdiği kiraz ağacına tırmanmaktan mutluluk duyan, çok sevdiği kedisinden hiç ayrılmak istemeyen, kendisi ve yetişkinler üzerine aklında cevaplanmayı bekleyen bir sürü sorusu olan henüz 9 yaşında bir kızdır.
Mafalda, Stargardt hastalığı nedeniyle birkaç ay içerisinde görme yetisini kaybedecektir, tamamen karanlıkta kalma fikri onu korkutmaktadır ve bunun üstesinden gelmek için elinden geleni yapar.
Kitap bize mücadeleden vazgeçmemeyi, asla pes etmemeyi, umutsuzluğa kapılmamayı, her sorunun bir çözüm yolunun olduğunu anlatıyor. Kitabı okurken hiç bitsin istemedim. Mafalda okadar içime işlediki onunla heycanlandım onunla korktum. Bazen gülümsetti beni bazen çok duygulandırdı yanımda olsa da Mafalda'ya ve kedisine sımsıkı sarılsam dedim. Ben kitabı çok sevdim herkes okumalı. Kesinlikle tavsiyemdir. Keşke daha uzun olsaydı da daha çok okusaydım diyorum.
Eşini ve kızını kaybettikten sonra dibe batan Diane'nin hikayesini okuyoruz kitapta. Adı ile içeriği bağdaşmıyor kitabın sadece karakterimizin bir kitap cafe dükkanı var onun harici ismiyle kitabın alakasını anlayamadım. Kitabı okurken Diane için çok üzüldüm ben onun yerinde olsam sevdiklerimi biranda kaybetsem
ne yaparım diye düşündüm yeni bir aşka hazır olurmuydum bilmiyorum. Okurken kadının acısına ortak oldum bu bakımdan duyguyu geçirmiş okuyucusuna yazar fakat sanki sonu daha iyi bitebilirdi gibime geldi böyle beklemiyordum sonunu. Kitap akıcı ama çokda fazla tatmin etmedi beni maalesef. Kitabın ismini daha çok beğendim diyebilirim.
Edebiyatımızda batı tarzında yazılan, yeni edebiyatın ilk tiyatro eseri. Bu tek perdelik tiyatro eseri edebiyatımızın çok önemli bir yapıtı.
Müştak Bey, isimli bir genç şair, mahallesinde oturan Kumru isimli bir kızı sever ve bu kız ile evlenmek ister. Habbe Kadın ve Ziba Dudu, bu evlilik için aracı olurlar.
Nikahtan sonra genç şair Müştak Bey'e Kumru'nun yaşlı ablasını gelin olarak getirirler. Bu yanlışlığın sonucunda gelişen kısacık bir olay döngüsü ama çok değerli bir tiyatro eseri.
Töre komedisi özelliği taşıyor eser. Komedi türü işlenmiş olup amacı; insanları güldürmek, düşündürmek eğitmek, bilgilendirmek ve görücü usülünün görünen yanlışlığını ve olumsuz sonuçlarını tiyatro yoluyla göstermek. Yazarın dili
sade ve anlaşılır, anlatımı çok akıcı. Herkesin okuması gereken önemli bir eser. Şiddetle tavsiye ediyorum mutlaka okumalısınız.
