Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

TY

TY
@Tulaylayy
13 Ocak 1998
4 okur puanı
Ocak 2022 tarihinde katıldı
Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden (Siz öyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile anlatmaya yeterken her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı. Behçet Necatigil
Reklam
Bence hayatta herkes fazlasıyla bencil gözle görülür bencillikler akıyor insanların paçalarından en yakının bile belki dostun sevgilin eşin… İnsan oğlu nasılda nankör değil mi ? İnsanlara yapılan her iyiliğin bir gün pişmanlık duygusu olarak geri döneceğine o kadar eminim ki. Ve en zor savaşta iyilikten vazgeçme savaşı..
Etrafımda ki tüm insanlar ileri giderken ben geri gidiyormuşum gibi Etrafımda ki tüm insanlar mutluyken ben mutsuzmuşum gibi Etrafımda ki tüm insanlar hafta sonu sevgilileri ile plan yaparken ben evde tek başıma oturuyormuşum gibi Etrafımda ki tüm insanlar kalabalık masalarda yemek yerken ben tek başıma yemek yiyormuşum gibi Etrafımda ki tüm insanlar bir şeylerin ucundan tutuyorken ben ipleri koparmışım gibi Etrafımda ki tüm insanlar gülümserken ben ağlamaktan harap olmuşum gibi Etrafımda ki tüm insanlar seviliyorken ben yapayalnız ölücekmişim gibi Tüm insanlar mutlu yaşarken ben mutsuzluğu yaşar gibi…

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Galiba bütün daralmışlıkların içindeyim. Bir konu bulamıyorum içimde ki bu sıkıntıların sebebi bu diyebileceğim. Birini suçlayamıyorum işte bu yaptı diyebileceğim. Hayatım sanki herkesin ufak ufak içime serpiştirdiği yakıcı duygulardan ibaret. Her sabah uyandığımda , her nefes alış verişimde, her adım attığımda içimin yangısını hissediyorum. Bu duygularla baş etmekte zorlanıyorum sıkışıyorum yandıkça yanıyorum. Tepki vermek istedikçe tepkilerim yetersiz ya da çok yanlış kalıyor. Yakın arkadaşımla yaşadığım problemi aileme ailemle yaşadığım problemi yakın arkadaşıma anlatamıyorum.Bu hayatta anlatamamak anlaşılamamak galiba yaşamamak. İçtiğin su yediğin yemek saman. Ya ben yanlışım ya da hayat koskocaman bir yangın yeri. Okyanuslara kavuşmak dileğiyle..
İnsan galiba en çok düşünülmemekten kırılıyor. O an o an beni düşünmeliydin ben aklına gelmeliydim ilk beni hatırlamalıydın.. Önemsenmeme umursanmama hissiyatı, hafife alınma hissiyatı, çok istediğin bir şeyin karşı taraftan görülmeme hissiyatı, yokluk yok oluşluk hissiyatı..Kim kaldı artık yanımızda ? En yakınımız bile bizi hissiyatlar çöplüğüne fırlatmayı bir dakika bile düşünmüyorsa.. Kim kaldı gerçekten ?
Reklam
“Aklında geçen senin için de olur, kim derdi ki hatıralardan bir yol olur, ölmezdim kim bilir bir de sor geçen zamanı, ölmezdim kim bilir aklımda geçen zamanı”
İnsanın dış dünyaya olan gösterişi ne kadar da mide bulandırıcı olmaya başladı. Dış dünya için yaşamak dış dünya için gezmek dış dünya için arkadaşlar yapmak dış dünya için yemek yemek dış dünya için yürümek dış dünya için hayvan beslemek.. Yorulmadık mı ? Gerçekten artık yorulmadık mı ? Bunlara verdiğimiz eforu ilgiyi gerçekten yaşayabileceğimiz duygulara versek dünyada bir birini mutlu edemeyen insanlar kalır mıydı acaba Hatta insan kendi gibi yaşamaya başladığında en çok kendini mutlu etmez miydi..
Bir yere sıkışmış etrafında ki her şeyin yapmacık samimiyetsiz saygısız geldiği. Gerçekten yaşadığını sandığın duyguların paylaşımların sahteleştiği en azından yakın zaman bunu doruklarında hissettiğin. Gerçek mutluluk kavramından bihaber sadece ailenin yanında evinde odanda olmak kendi eşyalarınla kendinle olmak istediğin bir zaman dilimi şu an ki zaman dilimim. Yaptığım her şey tatsız tutsuz. Bunun nedenini bilmiyorum ama mevsim geçişleri olmadığına eminim.
Galiba bu aralar kayıp ve yıkım dönemindeyim. Üst üste gelen kayıplarım hayal kırıklıklarım düştüğüm düşündüğüm sonucunda güzel kaybettiğim bir dönemdeyim velhasıl.. Hep böyle olmaz mı zaten üzüntüler geldimi bir gelmez ard arda gelir dibe çeker sen çıkmaya çalıştıkça bir yenisi daha eklenir taşıyamazsın daha fazla dibe batarsın sonunda da bir bakmışsın yorulmuşsun pes etmişsin.Ordan çıkabilmenin de tek yolu kaybetmek vazgeçmektir. Vazgeçtiklerini orda bırakır üstünden atarsan aydınlığa ulaşabilirsin. Bazen insanı aydınlığa iten hüsranları üzüntüleri vazgeçişleridir. Artık bazı şeyler insana yük olur karanlık olur.
Neden bazı olayları yakalamak bu kadar yakın ve kolay görünürken aslında delicesine uzak. Sanki arada kocaman dağlar denizler var ulaşılması imkansız ama tek bir adım atsan hedeflediğin olaya varacakmışsın hissi. Belki de hedef koyduğumuz yere varma hissiyatı o yol bize iyi geliyor heyecanlandırıyordur.Ya da vardıktan sonra karşılaşacaklarımızdan endişemiz bize kocaman dağlar yaratıyordur. İnsan heyecanını çizdiği öyküyü kendi içinde o kadar güzel yaşıyor ki her merak yeni heyecanlar getiriyor. Merak hedefi daha çok büyültüyor. Hedef büyüdükçe heyecanda büyüyor. Aslında belki de düşlediğin öykü bir kum tanesi gibi hemen yok olabilecek kadar küçük ve senin hayallerinin dışında. Bu yüzden varmak istediğimiz nokta gerçekten bizim düşlerimiz de hayal etttiğimiz gibi mi kalsa yoksa varıp heyecanlarımız üzerine bir kumar mı oynasak ? Ya da hayatın bize açtığı kartı kabul mu etsek..
Reklam
“Her akıllı insan hayatın güzel bir şey olduğunu amacının da mutlu olmak olduğunu bilir.”
İnsan insana ne kadar da çok değer sorgulatıyor böyle.. En sevdiklerin hiç beklemediğin an da sana geliş şekli ile söyledikleri ile nasıl da sarsıyor her bir hücreni.. Bi an da kendini bomboş bir kuyunun içinde hissediyorsun.Bu duygu durumdan çıkmak için kendini paralıyorsun ama bir süre bir türlü ışığa ulaşamıyorsun. Belki de o kuyunun kapağını hep kapalı tutmak lazım. En sevdiklerine en yakınlarına bile.. Bi kırılma noktasında dipte kendini bulmak istemiyorsan her zaman temkinli olmak lazım. Hayat insana doğal sessiz ve rahat olmayı sunmuyor.Hep diken üstü yaşamak mı gerekiyor anlamıyorum. Ya da kendi hayatım dışında bana diken üstünde yaşatmayacak bir hayata daha denk gelmediğim için mi böyle düşünüyorum bilmiyorum. Denk gelirsem eğer kendi düşüncemin antitezini yazmak ne kadar çok isterim.. Güzel denk gelişler hayat değiştirir. Güzel denk gelişlere..
Ne kadar çok kalabalık sevmeyen bir insanım Bazen kendime bu sevmeme olayımda hak veriyorum bazende vermiyorum ama çoğu zaman hak veriyorum diye bilirim. Sevmeme nedenlerim var elbet Çünkü insan öyle bir varlık ki senin kalbinin doğru bildiklerinin görüşlerinin giydiklerinin konuştuklarının insanlar tarafından hep bir eleştiriye maruz kalması yanlışlıkla ağzından çıkan bir kelimenin bile dünyanın sonunu getirecek kaoslara neden olması.. Ve kalabalık bir ortamda bunların olma olasılığının her eklenen insan başına yüzde bir milyon artması. Neden bunu yaşıyayım ki az insan çok huzur klişesinin arkasına sığınarak hayatımı mutlu mesut idame ettiriyorum. Bu hayatta en çok insan insanı yorar arkadaşlar. Tereddütsüz…
Uzun uzun yazmak istiyorum şu sıralar düşündüğüm ve anlamlandırmakta zorlandığım bir düşünceyi..Bir insanın hayatında ki en büyük düşmanın kıskançlık olduğunu düşünüyorum. Etrafındaki en yakında ki en en yanındakilerle bile mükemmeliyetçilik, üstünlük , birincilik her konu da başrolculuk çekme hissiyatındakiler.. Bu düşünceler insanı yormaz mı ? Bu koşturma kaç kişiye kendini kanıtlama gösterme çabasına dayanır ki.. Kaç kişi içinde en üste tırmanma yarışı.. Tırmanırken bile verdiği zarardan insan anlamaz mı ? Nasıl olurda karşı taraftan bakan insanın bu kadar net gördüğü oluşumu tahribatı insan kendini içinde göremez..İç görü ve farkındalık ne kadar önemli ve hayati bir durum aslında..Hayatlarında safi mutluluk ve sadece varolduğu yerde sahip olduklarından alabileceği hazzı hiç bir zaman göremeyecek ve hissedemeyecek olunması o kadar üzücü ki.. Sürekli bir çırpınış içinde üstelikte kendi hayatları dışında ucundan kıyısından kendi hayatlarına denk gelen hayatlarında boğulmalarına neden olmaları.. Hayatların yok oluşu değil de nedir ?
Biriyle konuşarak anlaşamamak anlayamamak canını sıkan kelimelere cevap verememek çünkü verdiğin takdirde seviyenin aşağılarda daha da aşağılarda olacağını görmek. Bunları idare etmek kendi içinde verdiğin savaşta kendi cevaplarını sırf karşı tarafın cahillik ve görgüsüzlük seviyesine inememek için onun nezlinde platformunda cevaplar veremeyip, kendi doğrularında kalmayı tercih ederek çok çok zorlansanda o iç savaşı yaşamamış sanki o karşı taraftan gelen sadece tek bir cümlelik ağır darbeyi hiç duymamış hissetmemiş gibi davranıp alttan ılımlı yanaştıktan sonra…insanın bu olaydan uzaklaşıp intikam ateşine bürünmesi.. İşte en zor nokta! Burdan şu çıkarımı yapabiliriz ki.. İnsan belki de bazen tam kötü hissettiği üzüldüğü kırıldığı sırada karşı tarafı da bin misli ile vurmalı.. İçsel savaşta sende yıkım varsa karşı tarafta da yıkım olmalı yani yıkımı tek taraflı yaşamak manyaklık ve salaklıktan başka bir şey değil. Yıkan her insan yıkılmayı hak etmez mi ? Ve zaman geçmeden tam yıktığı anda.. Her şey anda doğru. Yıkım olsa dahi.
En lüks Avrupa mallarını tüketenlerle asker postalını ömür boyu giyenler aynı toplumun insanlarıdır.
İsmail Cem
İsmail Cem
Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi
Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi
Reklam
TY

TY

, 1000Kitap'a katıldı.