İnsanların gözleri uzun bir uçurumu ezber etmeye çalışan bir çift korku çiçeği, bir imdat çığlığı;
sevincine bakarken bile ışığını ağır bir kuşku, boğuk bir önlem duygusundan alıyor.
Sırsız aynalara düşmüş umut, kendinden bile incinen bir duyarlılık, yaralı gülüşler, hiçbir şeyi kurtaramamış içtenlik, pişmanlığa dönmüş yanlışlar, bekleye bekleye günü geçmiş duygular, yerleri bir yara gibi sızlayan dokunuşlar…
Yankısız kala kala hayatın dışına düşmüş bir sevgi, zehiri kana karışmış bir umut ve yanıla yanıla tükenmiş bir güvenin açtığı boşluk üzerine kurduğu dünyanın katılığı ile mağrurdu.
Mekânlar olarak, zamanlar olarak, insanlar olarak ve doğanın nesneleri olarak bizi yoksul düşüren daracık hayatlarımıza karşı, hepimizin kalbimizin çekirdeğinde büyüttüğü o yatışmaz duygudur gitmek...