Anımsamak için güce gerek var, unutmak için ise çok farklı bir güce; her ikisini birden başarabilmek içinse kahraman olmak gerek: Anımsamayı seçenler acıyı, içtenliklerinin hiç aralıksız ayaklar altında ezildiğini görmenin acısıyla çılgına dönmeyi göze almalı. Unutma yolunu seçenleri bekleyense bir başka çılgınlık tutkusu; acıyı tanımamanın, içtenlikten uzak kalmanın getirdiği çılgınlık. İnsanlar çoğunlukla ya anılarına bağlı çılgınlar ya da her şeyi unutmaya çalışan çılgınlar oluyor. Gerçek kahramanların bu dünyadaki sayısıysa çok küçük.
Ne garip, yıllar farketmeksizin akıp giderken varoluşun bir anı varlığımızı derinden yaralayabiliyor, kısa bir aşk bilincimizin mutlak yapısına sonsuza dek şekillendirip tanımlayabiliyor.
"...Hep masalların mükemmel kişilerinin çıkıp aradığı şeyler olduğunu düşünürdüm, çünkü onlar macera isterlerdi, çünkü maceralar heyecan verici, yaşam ise biraz sıkıcıydı; bunu spor olsun diye yapıyorlardı falan filan. Fakat gerçekten önemli olan öykülerde, ya da akılda kalan öykülerde böyle olmuyor. Kahramanlar sanki bu olayların içine düşüyorlar yani yolları onları o tarafa götürüyor da denebilir. Ama galiba onların da, bizim gibi bir sürü seçenekleri oluyordu ellerinde, geriye dönmek gibi; sadece onlar geri dönmüyordu. Eğer dönüyorlardıysa bile bizim bundan haberimiz olmuyordu çünkü dönenler unutuluyordu. Biz sadece yollarına devam edenlerden haberdar oluyorduk ve dikkatini çekerim, hepsi de mutlu bir sona varmıyordu."
Belki herkesin kendine özgü bir cennet bahçesi vardı -bunu bilemiyorum- ama gerçek olan, kişinin cenneti tam anlamıyla yaşayamadan ateşten kılıcın karşısına dikildiği. Ve sonra yaşamın onu cenneti anımsamak ya da onu tamamen unutmak seçeneğiyle karşı karşıya bıraktığı.
Hepimiz her şeye rağmen aynı karanlık yolun yolcularıyız, ve de bu yolun en karanlık ve engebeli olduğu zamanlar aslında en parlak göründüğü anlar - kimsenin daima cennet bahçesinde yaşayamayacağı da bir gerçek.
Ancak insanlar ne yazık ki bağlanacakları limanları, sevgililerini, dostlarını seçmekte de tıpkı ebeveynlerini seçmekte olduğu gibi özgür değiller. Yaşam onlara bunları sunuyor ve sonra ellerinden alıyor, ve asıl zor olan da yaşama Evet diyebilmek.