Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İlayda Acar

İlayda Acar
@acrlyda
Sıkıntı, insan olmanın meslek hastalığıdır. Rollo May
Lütfen okuyun
Erkekler bir ikilem içindedir. Kendilerini onaylatmak için son derece ihtiyaç duydukları bir unsur olan kadından korkmaktadırlar. Eşsiz olduğumuzu kanıtlamak ve diğer erkeklere üstünlüğümüzü göstermek için bir kadına sahip olma hayaline ihtiyaç duyarız. Buna rağmen, onları nasıl kötüye kullandığımızı saklamak ve kendi aramızdaki rekabetin kazananı olmak için kadını gizliden gizliye hor görürüz. Bu hor görme, çoğu zaman erkeklerin birbirleriyle ilişkilerinin temelini oluşturur. Hepimiz kadını bizden aşağı görürüz. Ama, yine de şartlar ne olursa olsun kadın tarafından kabul edilmek isteriz, hem de kusursuz kahramanlar olarak. Bu şartlar altında gerçek içtenlik var olabilir mi? İçtenliğin temeli eşitliktir. Ama, kadınla münasebetimizin heranında kendimizi benliğimizin derinliklerinde yetersiz, üstün ve/veya suçlu hissediyorsak, bu eşitliği nasıl sağlayacağız? Yetersiz, çünkü aslında içten içe kendi efsanemize inanmıyoruz; üstün, çünkü kendimizi efsanemizle kandırmak istiyoruz; suçlu, çünkü kadını sürekli hor görerek, onun bizim imajımıza verdiği desteğe ve bize duyduğu hayranlığa olan bağımlılığımızı inkâr ediyor, kendimizi ondan üstün görerek ise, bu inkârımızı hasır altı ediyoruz. Ama, erkeklik imajından doğan sürekli zafer kazanma baskısının neden olduğu sefillik, bu erkeklerin kurduğu belli fantezilerle cinsel ilişki sırasında iyice su yüzüne çıkmaktadır.
Sayfa 85 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Böylece bu metafiziksel kavramlar hayatımızı, ilişkilerimizi, şiddet eğilimlerimizi ve sonunda da yok oluşumuzu belirlemektedir. Bu kaçınılmazdır, çünkü gerçek bir insana giden yolların tahrip edilmesiyle ortaya çıkan çaresizlik öfke üretir. Kaynağını anlayam adığımız bu öfke ya kendim ize yöneliktir, ya da üzerinde kendi yansımamızı gördüğümüz karşımızdaki insana.
Sayfa 84 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Güç imajına koşullanmamız, tüm vahim sonuçlarının yanı sıra, esas gerçekliği idrak etmemizi sürekli engellemektedir. Bu zorunlu koşullanma irrasyonel "gerçek" erkek ile "doğru " kadın kalıpları üreterek, bizi giderek gerçeklerden uzaklaştırmakla kalmaz, sonunda kendiliğimizi yok etmeye kadar götürür.
Sayfa 83 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Son cümle çok önemli
Erkeğin "kişiliğini" bulduğu imaj güç, kararlılık, iktidar, cesaret, bilgi ve hâkimiyettir. Bu imajda korkuya ve suçluluk duygularına yer yoktur. Kendini ancak bu şekilde erkek gibi hissedebilmektedir. Gerçekten hissettiği veya hissedebileceği duyguların herhangi bir etkisi yoktur, onu yönlendiren imajıdır, yani kahramanlığın soyutlaması ve metafiziği. Bu soyutlamanın düzeni ve mantığı içinde hissetmekte ve hareket etmektedir. Sonuç itibariyle bizi gerçeklerden uzaklaştıran ve yönlendiren bu düşünce tarzıdır.Peki, gerçek neye benzemektedir? Yetersizliğin, çaresizliğin, acının ve başarısızlık korkusunun baskın olduğu bir duygu dünyası... Çaresizlik ve öfkenin sürekli incinmezliğe ve dokunulmazlığa dönüştürülmek zorunda olduğu bir dünya... Kendini bu dünyaya açan herkesin tavırları duyguları tarafından yönlendirilmez.
Sayfa 82 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Hala farkına varmamak ise trajikomik
İşin trajik yanı, bu kadının aslında buna hiç ihtiyacı bulunmamasıydı, çünkü tek başına yeterince güçlüydü.
Sayfa 82 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Bir erkek olarak, yumuşak başlı ve nazik kadını göklere çıkarırız, ama bunun için ödeyeceğimiz bedeli asla görmeyiz; kaçınılmaz bir hayal kırıklığı ve incinme. Erkekler kadınlarda sıcaklık arar, ama bir yandan da bundan korkar. Bu yüzden bir aldatmacayla yetinirler: Kendilerini "büyüklük"e adarlar. Kadınlarla ilişkileri, sıcak şefkat duygusu ve insancıllık yerine, sürekli pompalanan bir özgüvenden, bitmek tükenmek bilmeyen büyüklük hayalleri ile gizli saklı üstünlük arayışlarından beslenen bir döngü haline gelmektedir. Bilinçaltında sahteleştirilen bu sevgi komplosu gerçek sevgiden duyulan korkuyu hafifletmektedir. Sevgi ihtiyacı tarafından ele geçirilmekten endişe etmemize gerek kalmaz. Kadınlar da tuzağa düşer ve bu oyuna iştirak ederler.
Sayfa 82 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
288 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Hyunam-Dong Kitabevi
Hyunam-Dong KitabeviHwang Bo-reum
8.4/10 · 307 okunma
Gerçek sorumluluktan, kendimizi ve diğerlerini gerçek haliyle tanımaktan kaçınırız. Bilmece içinde yaşıyor gibiyiz, bu da işe yaramayınca öfkelenip öldürüyoruz. Sürekli kahramanlar aramaktayız. Kahramanımız haline getirdiğimiz erkek veya kadın gerçek insana dönüştüğünde onu terk ederiz. O andan itibaren onu küçümsemeye başlarız. Bunu yaparken de, bu mantık uyarınca "kaybımızdan" dolayı kendimizi ölecek kadar zayıf hissettiğim izin farkına bile varmayız.Görünüşte mükemmel olan toplumumuzda yaşanan depresyon ve çaresizlik, bunun su götürmez belirtileridir.
Sayfa 81 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Güç hırsı erkeğin ruhunu yıkmaktadır. Güçte körlemesine ısrar etmesi kendisinin ve güçlü varlık imajını desteklemek için yanında ihtiyaç duyduğu kadının değerini düşürmektedir. Bu imaj bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde erkeğin benliğinin anlamı haline gelmiştir. Gerçek sevgi oluşamamakta, çünkü kimse yumuşak karnını ortaya çıkartacak davetlere yanaşmamaktadır. İnsan ilişkilerinde, sadece o imajı onaylayan şeyler kabul görmektedir. Herkesin sahip olabileceği kendilik'ten nefret edilir, çünkü kendilik çaresizlik ve acıyı da kapsamaktadır.
Sayfa 81 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Bize dayatılan soyutlamaların baskısı öze, saflığa yöneliktir. Soyutlamaların çevremizi sararak görüşümüzü bulandırmaları ve hayata karşı duygusal sorumluluğumuzu bir kenara itmeleri, onları bizzat hayatın düşmanı haline getirir. Böyle olunca da zekâmız, gerçeği tehlikeli ve bizi yok eden bir oyuna dönüştürür. Teslim olmayarak kendini bu düzenden kurtarmaya çalışan kişi de uyumsuz ve başarısız damgası yemektedir.
Sayfa 80 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Günümüzde bu dehşet, bir Cengiz Han veya Hitler olarak ortaya çıkmak zorunda değildir; artık dehşet kendini iyilik, tebessüm ve ilerlemecilik maskesi altında açığa vurmaktadır. Hugo Ball (1919) şöyle yazmıştı: "Bilginin en yüksek prensip olarak ortaya çıktığı yerde coşku ve ruh muhakkak ölür..."
Sayfa 76 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Konuşma ve tavırlarıyla topluma ne kadar uyumlu olduklarını gösteren insanlar... Hallerinde en ufak bir gariplik veya suçluluk duygusu belirtisi yok." Ama bu iyi niyetli insanlar, gerçeği saptıran kavramlardan oluşan bir dilin perdesi ardında, "... hiçbir huzursuzluk duymaksızın sayılamayacak kadar çok insanı yakıp kül edecek planlar yapabilirler." Birbirimizi, kendi gerçeğimize uymayan fikirler aracılığıyla "görüyoruz". Günümüz psikoterapisinin gerçek görevi, bizi uçuruma götürebilecek çözülmeyi azaltmak olmalıdır. İnsanlar, yıkıcılık ve öfkelerini inkâr edebilmek için bir grubun arkasına saklanmaya çalışırlar. İnsanlar toplumsal bir imaj edinmeyi öğrendiler, ama bastırılmış özerkliklerinin intikamı pusuda beklemektedir.
Sayfa 76 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
İyileştirme yolunda kötülüğü yok saymak, gerçeğe uygun değildir.Hepsi bu değil.Bu mekanizmanın en yıkıcı tarafı, açıkça cezalandırıcı olmaksızın sürekli bir zorlamaya maruz bırakılan çocukların "ödüllendirilerek yönlendirilmeye" duydukları öfkeyi anlayamamalarıdır. Kaynağını bulamadıkları bir memnuniyetsizlik hissederler.Başka bir deyişle, bu modern psikoloji kaynağı kendileri tarafından bilinmeyen bir öfke tarafından yönlendirilen insanlar üretmektedir. Varoluşlarının yapısını oluşturan başarı güdüsü, bilinmeyen öfkelerinin ifadesi haline gelir. Bu tür insanların güdüleri yıkıcı olduğu halde, sonuçları başarı maskesi altında inkâr edilebilmektedir.
Sayfa 75 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Ama bu parçalanma, soyutlama vasıtasıyla ille de bedensel şiddet olarak ortaya çıkmayabilir. Şiddet, sadece özerklik gelişiminin doğrudan bastırılması sonucu açığa çıkmaz, özerkliği reddeden değerlerin ve hayat tarzlarının güçlendirilmesi de şiddete neden olur.
Sayfa 73 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Viktor Frankl'ın toplama kampından nasıl sağ çıkabildiğini anlatan hikâyesi, insanın içindeki iyiliği onurlandıran bir kanıttır. Bu acımasız ve berbat gerçeklik karşısında bir insan kendini gerçekleştirmişti. "İnsan ruhunun dış etkenlerden daha güçlü olabileceğini gösteren bir içsel zafer..." hayatta kalmasını sağlamıştı, insanlıktan vazgeçmek değil.
Sayfa 72 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
779 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.