Saatlerce oturup, eski günlerdeki gibi o yöne baktım, her dakika zamanda yolculuk yapıyordum, onu ilk gördüğümde de burada duruyordum, yine böyle mevsim yazdan çıkmak üzereydi, yapraklarını kızarmayan ağaç kalmamıştı. O zaman bu duvar henüz yıkılmamıştı, o tüm heybetiyle dörtnala koşarak geliyordu. Özgür demişlerdi adına… Özgür olmanın manasını onun gözlerinde görmüştüm. Onun bakışları ifade ediyordu hiçbir şeye tutsak olamayacağını…
Dil ne bilir şekeri şerbeti
Aldığın lezzeti baldan mı sandın?
Ne arı, ne ağaç verir nimeti,
Elmayı, narı daldan mı sandın?
Baharı gönderir al gelin gibi,
Bir hazinedir ki, görünmez dibi,
O Cemil'dir, Cemal Onun tecellisi,
"Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları'na
Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a,
Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar'a, ölecekler ne yazık
Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda
Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi 'ne
Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine
...
Islanınca esmer defterleri yüzümüzün
bu çamurla kanla alınteriyle gizli bir yazgı çakıyor bir an.
Karanlık feneri ülkemizin.
Nasıl bir yalnızlık, unutulmuş bir ışık diliyle
çırpınırken biz üstümüze geliyor büyük gemisi geleceğin
Bir tenis topu, koşan bir çocuk, bir gözyaşı bile değiliz.
Yalnızca bir ağaç ailesi ve bir köşede
yıllardır bizi