Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ayşe Tuğba Bulut

Sabitlenmiş gönderi
Bu gece hiç bitmese. Kar örtse bütün yolları perde gibi, Roma'yla aralarına girse. Kimsenin aklına gelmeseler, kimse onları hatırlamasa, askerleriyle, mahkemeleriyle, yargıçlarıyla, cellatlarıyla, arenasıyla, rahipleriyle, tapınaklarıyla bütün Roma onları unutsa. Ve Roma'nın kendisi de yok olsa.
Sayfa 384 - Timaş, Ashabı Kehf'ten uykuya dalacak olan son kişinin son dileği.
Reklam
Öykümüzün yapısının gerektirdiği kadarıyla zamana saygıyı eksik etmeyelim. Fazla bir şey kalmadı zaten - zaman paldır küldür ya da bu çok gürültülü bir ifadeyle, rüzgar gibi gelip geçiyor. Küçük bir kol zamanımızı ölçüyor ve saniyeleri sayıyormuşcasına damla damla ilerliyor ama her doruğa gelişinde durma zahmetine girmeden soğukkanlılıkla onu geçiyor - bunun bir anlamı olmalı ama ne olduğunu ancak Tanrı bilir.
Sayfa 286
Ona göre tütün alışkanlığı, duygu gücümüzün hakkını vermeye yetmediği yaşamın daha yalın nimetlerinin görkemini çalmaktı.
Sayfa 274

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Hayatta her şeyin olasılığı yarı yarıyadır. Bence olumlu olan yarım çok daha büyüktür." 🎬 Article 15
"Ama etrafımızda o kadar kötü şeyler oluyor ki, sana gülümsemem bile günahmış gibi geliyor. Etrafımızda o kadar korkunç şey oldu ki, hiç beraber beş dakika sessizce oturup ayaklarımızı nehre sokamadık. Hiç beş dakika boyunca aya bakamadım..." 🎬 Article 15
Reklam
Ortaçağ bilgeleri zamanın bir imge olduğunu bildiklerini savunurlar ve zamanın nedenle sonuç arasında akıp gitmesinin yalnızca duyularımızdan kaynaklandığını ve nesnelerin gerçek durumunun sürekli bir 'bu an' olduğunu söylerlerdi. Acaba bunu ilk kez düşünen bilge o sırada dudaklarında hafif acı bir sonsuzluk tadıyla deniz kenarında mı dolaşıyordu?
Sayfa 253
Yürüyoruz - ne kadar zamandır acaba? Ne kadar mesafe kat ettik? Hiç önemi yok. Her adımda değişen bir şey yok ki - 'orası' 'burası'dır, 'daha önce' de, 'şimdiye ve sonraya' dönüşmüştür. Zaman evrenin ölçülemez tek düzeliğinde boğulur ve tek düzeliğin olduğu yerde, bir noktadan başka bir noktaya hareket etmek hareket olma niteliğini yitirir, hareket hareket olmaktan çıktığında da zaman olamaz.
Sayfa 252
Deniz kabarıyor ve coşkulu dalgalar art arda deniz kenarına çarpıp oraya, buraya ve dışarıdaki banklara doğru ipek gibi yayılıyor. Ve her yerde olan bu yumuşak çılgınca telaş kulaklarımızı dünyadaki başka seslere kapatmamıza neden oluyor. Derin bir doyum, bilerek unutmak. Sonsuzluğa sığınarak kapatalım gözlerimizi. Ama bak, orada, giderek kendini silen ve ufukta alabildiğine yitip giden bu köpüklü gri mavilikte biri yelkenli var. Orada mı? Hangi orada? Ne kadar uzaklıkta? Ne kadar yakın? Bilemiyorsunuz . Küçük ve yakın mı, yoksa büyük ve uzak mı? Ne bir organınız ne de içinizden bir ses size bunu kesinlikle haber veremeyeceğine göre cehaletinizle baş başa kalır gözleriniz.
Sayfa 252
Ah deniz - biz burada uzakta oturmuş öykümüzü anlatırken, düşüncelerimiz ve sevgimiz sana yönelik ve seni açıkça çağırıyoruz, bize seslenerek öykümüzü anlatırken her zaman sessizce düşüncelerimizde olduğun ve olacağın gibi, şimdi de karşımızda olasın diye...
Sayfa 252
Yürür yürür ve bir türlü eve zamanında geri dönemezsiniz çünkü siz zamanda kaybolmuşsunuzdur, o da sizde.
Sayfa 252
Reklam
Koşullar uygun olduğunda, hiçbir şey bizi zamanın geçişi ile ilgili derin bir bilgisizliğe gömülmemize ve bu arada yaşımızı bile unutmamıza engel olamaz. Bu olgunun gerçekleşmesinin nedeni, zaman organı diye bir organımızın olmayışından kaynaklanır ve dış verilerden yoksun kaldığımızda geçen zamanı aşağı yukarı bile tahmin edebilme yeteneğimiz körlenir. Bir maden ocağında, gece ve gündüz değişimlerini görmeden umut ve umutsuzluk arasında bocalayarak karanlıkta mahsur kalan bir grup işçi sonunda kurtarıldıklarında aşağıda kaç gün kaldıkları sorusuna, üç gün diye yanıt vermişlerdi. Oysa, on gündür aşağıdaydılar. İnsana, böylesine kötü bir durumda zaman daha da uzun gelir gibi geliyor. Oysa, zaman nesnel zamanının üçte ikisine inmişti. Bu noktadan yola çıkarsak, akıl karıştırıcı durumlarda insanın çaresizlik içinde zamanı olduğundan daha uzun değil, tersine olduğundan daha kısa olarak değerlendirdiği sonucuna varabiliriz.
Sayfa 248 - Galiba, Allah (c.c) insana dünyada ne kadar kaldın diye sorduğunda insanın az bir zaman demesi bundan. Sonuçta dünya hayatı karmaşa ve umutsuzlukla dolu
Zamanı anlatabilir miyiz - şöyledir ya da böyledir diye, salt onu, yani kendisini? Kesinlikle hayır, boşuna bir çaba olur bu ve ortaya şöyle bir öykü çıkar: "Zaman ilerler, geçer ve su gibi akıp gider." Ve bu öykü aynı minval üzere sürer de sürer. Aklı başında hiç kimse buna bir şeyi anlatmak diyemez. Bu, bir kuş beyinlinin bir notaya ya da bir akora saatlerce basıp buna müzik demesine benzer çünkü bir öykü zamanı doldurduğu için müzik gibidir, onu 'çok hoş bir biçimde doldurur', 'süreçlere böler' ve böylece 'bir şey haline gelmesini ve bir şeylerin oluşmasını' sağlar.
Sayfa 245
Ben ölümü bilirim, eskiden beri onun hizmetkarıyım (doktor) Gözde fazla büyütülüyor, inanın bana. Ölümden önce çekilen eziyetleri ölüme mal edemeyiz, onlar insanın canlı olduğunu ve yaşama ve sağlığa dönebilmek için debelendiğini gösterirler. Dönen olursa da ölümün nasıl bir şey olduğunu size söyleyemez çünkü biz aslında onunla hiçbir zaman karşılaşmayız. Karanlıktan gelir, karanlığa gider, arada da deneyimlerden geçeriz. Ama başlangıcı ve sonu, doğumu ve ölümü hiçbir zaman yaşayamayız. Öznel bağlamda onların bilincinde değiliz.
Sayfa 239
Başı öne eğik yürüyordu. Sanki toprağı incelercesine sürekli yere bakıyordu. Düzgün yürüyor, kibarca geçenleri selamlıyor, her zamanki gibi üstüne başına özen gösteriyordu ama toprağa aitti. Eh, aslında hepimiz er ya da geç ona aitiz. Aslında ölümümüz bizden çok sağ olanların sorunudur. Çünkü bir bilgenin dediği gibi, biz var olduğumuz sürece ölüm yoktur, ölüm olduğunda da biz yokuz. Bizimle ölüm arasında gerçek bir bağlantı yok. Bizimle ilgili bir şey değil - ölüm olsa olsa doğaya ve tüm dünyaya ait ve işte bu nedenle tüm yaratıklar onu bencil bir saflıkla, sakin, ilgisiz ve sorumsuzca düşünebiliyorlar.
Sayfa 234
Siz, her şeyin zararsız olmasını istiyorsunuz. Siz hiç de zararsız olmayan şeylere karışıp sonra onlara zararsızmış süsü veriyor ve bunun Tanrı'nın ve insanların hoşuna gittiğini sanıyorsunuz. Siz bir korkaksınız, size sulandırılmış bir tatlı ya da şeker gibi bir gerçek sunmamı bekliyorsunuz. Başkaları rüzgarın ne yöne estiğini karışmadan izlerken siz, yatağınızda mışıl mışıl uyuyabilesiniz diye benim sahtekarlığınızı desteklemem için beni rahatsız ediyor ve canımı sıkıyorsunuz.
Sayfa 231
Artık uçan kuşlar bile aslında köhne okul sistemimizin yanlış bir tarihe oturtulduğunu ve okulda öğrenilmediğini, halka verilen konferansların, sergilerin, filmlerin vb. özgür ve parasız öğretilerin sınıftan çok daha işe yaradığını biliyorlardı
Sayfa 221
2.381 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.