Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ali

Ali
@alim21903
Sıkı Okur
İlgi Bilgi Sevgi :) MKA
Sahipsiz bulduğumuz her konuşmayı, her anıyı, her susuşu yalan yapıp içimize doldurduk. Aradığımız neydi bilmiyorum. Bu o kadar da önemli değildi. Sevimli, aşık, çekingen korkuluklar gibiydik. Gerçek denilen kötü kokulu kargaları kovuyorduk.
Reklam
Sakın üşütme. Sakın yaşlanma. Sakın yıkılma. Sakın, sakın, o güzel ruhunu ayaza tutma. Tahtadan defterler yap, deniz kabuklarından kutular, şiirin yetişemediği müzikleri duymak için kalbini yastığın altına koy. Senden çalındıkça çoğalan hayatı, gözyaşlarından çıkardığın mutluluğu anlat. Gözlerindeki aşkı değdir parmaklarının biçimlediği her rüyaya. Senden bana ulaşan rüzgarın da adı bu olsun... Bana içeriyi bilmiyorum diye daha çok kız, ama n,olur daha güzel kız.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ne zor, yazarak anlatmaya çalışmak sustuklarını. Demek takvim yapraklarıyla saçlarını keseceklermiş. Bir gün, ateşin onları iyileştirdiğini unutarak ellerini de yakacaklar. İyi ki unutacaklar, en iyi bunu becerirler. Hep unuturlar ve bu yüzden hiç utanmazlar. Şiir yok demiştim. Ama benim için haykırmak istediğim bir şiirsin. Yazamadığım. koklayamadığım, yetişemediğim bir şiir. Her aşka bir kırmızı ruj düşer. Hapishaneye, duvarlara, kalemlere, iç çekişlere, sana, bana, onlara...
Hayatın suçu diye geçiştirdiğimiz bütün ihanetler biz değil miyiz? Sevdiğin resimlerin. sevdiğin kitapların, sevdiğin kadınların düşmanı. Bu yüzden seni üzmenin bir yolunu hep bulacaklar. Sana iyi şeylerden bahsetmek istiyorum. İyi olan şeyler. İyi ve uzun olan. Bizi sevgi dolu ve güçlü yapan şeyler. Gülmeyi yeni öğrenen bir çocuk gibi acemiyim. Sana anlatacak doğru dürüst bir gerçek, ya da avutacak kadar güzel bir yalan bulamıyorum. Sadece seni hayatımda üç kez görmüş ve unutamamış olabilirim. Sadece seni sevmiş olabilirim........
Reklam
"Çıkış yok..." diyorlar. karar verilmiş bir kere.... Her sabah o köşeleri dönemiyorum. Kollarıma tırmanan şiirleri kovuyorum; "hiçbir işe yaramıyorsunuz, rahat bırakın..." diye inliyorum. Avukat isimleri soruyorum. Çıkarsa bu şarkıyı ona dinleteceğim diyorum. Her kızgınlığa senin adınla başlıyorum. Kokulu çiçekler alıyorum ama hep aşktan yaralı birilerine veriyorum. Yaşadığı tüm haksızlıklara rağmen hala insanları sevmeyi beceren tek arkadaşım o mu acaba diyorum. Ablan "o iyi" dedikçe kana kana kahve içiyorum. Yooo, ağlamıyorum.
Bu gece ağlamak ve şiir yazmak yok. Dışarıya çok az çıkıyorum. Bazen yeni cd, lere bakmak için, bazense umutlandığım bir film için. Sokakta hiçbir gerçek tek başına dolaşacak kadar cesur değil. Sokaklar ne dediği anlaşılmayan hayallerle dolu. Varacakları hiçbir yer yok. Zaten bir yer aramıyorlar. O yüzden eğildikleri bir alın yok. Ağlamaya utanacakları bir şiir yok.
Budistler, Himalayalar,da İnternet Kafe açmışlar. Dünyanın her yeriyle ama hiçbir keşif duygusu taşımadan iletişim kuruyorlar. Artık çok uzak yerlerin, asla dokunamayacakları yakınlıkların peşindeler. Onlar da bu büyük palavranın parçası oldular. Kavramları yeniden tartışmamız gerekecek. Rüyaları, kabusları, adaleti, yalnızlığı. Ne kadar basitse. o kadar çok ve uzun tartışmamız gerekecek. YaniAtilla, benim deli ve iyi olma şansım bitti... Belki tek şansım, bana içerde başka bir hayat olduğunu anlatman. Kızgın parmaklarınla boncuklar, kitaplar, kelebekler, resimler gönderip o ormanda devrilen ağacı haman.
İnsan bir pinpon topuna, bir parça jelatine, taş zemini örten kilime, vaatlere, yalanlara, iç çekişlerine inanabilir. Ve bir insan bütün bunlar için, belki sadece biri için ölebilir... Kabul etmiyorum!!! Orada oluşunun hiçbir mantıklı sebebi yok. Alışamadıkça çubuk kraker yiyorum. Rüyalarımızdaki dünyada yaşasaydık, burası özlediğin sokaklar derdim. Belki o zaman düşleri gerçek yapabilirdik.
Bir süredir kendimi hissetmiyorum. Üstümdeki aşk kalkanlarından sıyrılmış gibiyim. Ve şu kalkan, yerde ölü bir at gibi yatıyor. Bir tekme vurup atamıyorum. Belki artık bedenime bile dar gelir... Nedense en çok bir ata yakışıyor bu hüzün.
Reklam
Hücrende kalemin kağıt üzerindeki sesini duyduğunu, bir sözün küskünlüğünü kabul ettiğini, o sessizliğin bir yerinde büyüdüğünü biliyorum. Seni öyle özledim ki, utanıyorum. Geçen gün arabamın frenine sonuna kadar basıp denize doğru koşmaya başladım. Dolmabahçeyi yalayıp yutmaya çalışan dalganın sen olduğunu sandım. Üzülme.., ağlamadım. Kahkahalar atarak biricik hayatıma geri döndüm. Hadi beni alkışla.
Bir süredir kendimi hissetmiyorum. Üstümdeki aşk kalkanlarından sıyrılmış gibiyim. Ve şu kalkan, yerde ölü bir at gibi yatıyor. Bir tekme vurup atamıyorum. Belki artık bedenime bile dar gelir... Nedense en çok bir ata yakışıyor bu hüzün.
Erdem nedir??
İdealizmin uçukluk diyerek hafife alındığı çağımızda, bu kitabın hikâyesi de belki uçuk bulunacaktır. Fakat tam da bu noktada, ben Nietzsche'nin 'Erdem nedir?' tartışmasında, Hegel'e verdiği cevabı hatırlıyorum. Hegel, erdem için "geçmişte yaşayan insanların şu anda yaşayan insanların önüne koydukları ödev ve yükümlülükleri yerine getirmek" tarifini yaptığında, Nietzsche'nin cevabı şu olmuştur: "Erdem, geçmişte yaşayan insanların şu anda yaşayan insanların önüne getirip koydukları bağlardan kurtulabilmek ve bağımsız olabilmektir."
Hayatın reçetesi
Hoca ya "tıp bilir misin?" diye sormuşlar. "Bilirim" demiş, "hem de şöyle ifade ederim. Ayağını sıcak tut, başını serin, kendine bir iş bul, düşünme derin."
Erkek mi, Dişi mi?
Adamın biri, Hocaya sorar: "Nuh'un gemisine zeytin dalını getiren güvercin erkek miydi, dişi miydi?" Hoca cevap verir:" Tabi ki erkekti. Eğer dişi olsaydı, ağzını o kadar kapalı tutamazdı!!!"
131 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.