Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“19. yüzyılın sonlarında pek çok eğitimli Hintli de İngiliz sahipleri tarafından aynı muameleye tabi tutulmuştu. Meşhur bir anekdot İngilizceyi mükemmel konuşan, Batı danslarını öğrenmek için kursa giden ve çatal bıçak kullanarak yemek yemeyi öğrenen hırslı bir Hintliyi anlatır. Yeni tarzıyla İngiltere'ye giden bu adam, University College London'da okur ve uzman bir dava vekili olur. Tüm bunlara rağmen, takım elbiseli ve kravatlı genç hukukçu, bir İngiliz kolonisi olan Güney Afrika'da kendisine benzeyen "renkli tenli" insanlarla üçüncü mevkide değil de birinci mevkide seyahat etmekte ısrar ettiği için trenden atılır. Bu adam Mohandas Karamçand Gandhi'dir.” Alıntı Şuradan Sapiens Yuval Noah Harari
Bergman
İsveçli oyun yazarı ve film yönetmeni olan Ingmar Bergman, 1958 yılında çektiği “The Magician” filminden yola çıkarak, sanatçı ve izleyici arasındaki ilişkiyi nasıl gördüğünü açıklayan ufak bir anekdot aktarıyor: “Orta Çağ’da Çin’de yaşayan bir ağaç oymacısı varmış ve ondan tapınağın zilleri için bir ayaklık yapması istenmiş. Bu Çinli ağaç oymacısı için çok onurlu bir görevmiş bu ve hemen işe koyulmuş. Oymasını yaparken bir yandan da bu ayaklıkları yapacağı için kazanacağı parayı düşünmeye başlamış. Bir de bakmış ki oldukça yetersiz bir oymacılık çıkmış ortaya. Ancak çok hırslı bir Çinli zanaatkar olduğu için baştan başlamış. Bu sefer oymasını yaparken bir yandan da bu muhteşem güzellikteki ayaklığı ile nasıl herkesin sevgisini kazanacağını düşünmüş. Oysa bu denemesi de başarısızlıkla sonuçlanmış. Ayaklığı parçalayıp üçüncü defa yeniden başlamış işe. Fakat bu sefer de bu ayaklık ile ölümsüzlük kazanacağı aklına gelmiş ve üçüncü denemesi de başarısız olmuş. Böylece bizim Çinli ağaç oymacısı tam da bir Çinli ağaç oymacısının sinirleneceği kadar sinirlenmiş ve dördüncü defa denemeye karar vermiş. Bu sefer kafasında tek bir düşünce varmış: Çan ayaklığı yapmak. Bu sefer başarılı olmuş ve böylece sevgiyi, parayı ve ölümsüzlüğü elde etmiş.”
Reklam
Bir Anekdot
Yardım edin bana! Ruhumun çığlıklarını duyuramıyorum. Nefesim kesiliyor, kanayan yaralarımı pansuman edemiyorum. İlmek ilmek, usta bir cerrah gibi ihanetten saplanan şarapnel parçalarının ardından kalan yaralarıma attığı dikişlerimi patlatıyor yalnızlık. Oysa ne de güzeldi elleri. Ne kadar yumuşak ve usta... Kendi buruk kanımda boğuluyorum ve söyleyemiyorum. Söyledikçe kayboluyorum çünkü. Söyledikçe çırpınmak zorunda kalıyorum. Çırpındıkça daha çok yutuyorum kendi kanımı. Yok mu bir çaresi? Bir cevabı yok mu kimselerin? Yokluğunda akisleri sönen yüreğimin içindeki evin duvarlarında hala adın yazılı. İçinde senin ve benim çocukluklarımız ağlıyor. Ruhumun çığlıkları hep bu yüzden. Artık karanalık hatta koyu bir karanlık oralar. Gün ışığım, güneşim gitti. Papatyalar soldu. Mevsimler öldü. Ben ise kendi buruk kanımda boğulmaya devam ediyorum. Gitti... Karanlığın en koyu tonlarında bırakılmış iki çocuk var şimdi yüreğimde. Ruhum şizofren yanını ortaya çıkarıyor. Yokluğunda silüetini belirtiyorum yanıbaşımda. Resimlerimize bakıyorum. Sesini duyabilmek için çektiğimiz videoları izliyorum. Rakı içiyorum çokça. Anason kokusu yatıştırıyor sadece çocukların sesini. Ama buruk kanımda boğuldukça ben; şehir çöküyor, içimdeki dünya yok oluyor. Kurtar beni! Yusuf Sezgin Aybey
anekdot
Insan hatırlayarak ve anarak ilahi rahmetin celbine mazhar olur. Bu mazhariyet ona kalbi itminan konusunda bir kolaylık sağlar. Kalbin itminanı insana huzur da olduğu bilincini verir. Huzur da olan insanınsa abus çehreli biri olması düşünülemez; bilakis yüzündeki tebessüm nura dönüşür. İşte bu hayatı zikrederek yaşamaktır.
Değerli yazarımdan bir anekdot
Sevebilmek için önce sevgiye açık olmak gerekir. Sevgiye açık insan her şeyi sevmez ama her şeye sevgiyle bakar. Hayatın bütünlüğü içinde kötü insanlarda var fakat, onlarda bir genel akışın içinde kendi kaderlerini yaşıyor. Onlardan korunmak gerekirse de husumet duymak gerekmez. İyileşmeleri dilenir.Sevgiye kapalı olmak yanlış ve saplantılı düşüncenin kısır döngüsüne mahkumiyet demektir.
Atatürk’ü Çok Güldüren Bir Anı (Mazhar Osman ve Atatürk)
Mazhar Osman ve Atatürk Arasında Geçen Komik Anekdot... Bir gün nüktedan ve renkli kişiliğiyle tanınan Akıl ve Ruh Hastalıkları Uzmanı Ünlü Mazhar Osman Atatürk'le sohbet etmektedir. Bu sohbet esnasında bir ara Atatürk, Mazhar Osman’a sorar: — Osman Bey, bu delilik nasıl bir şey? — Gazi Paşam az da olsa herkeste bir parça vardır, deyince Atatürk: — Ne demek istiyorsun, bende de mi var? Hoşsohbet ve sözünü esirgemeyen biri olan Mazhar Osman: — Ohooo... Sizde herkesten bin beteri var. İçeride ve dışarıda dört iklim yedi cihana kafa tutmak akıllı adamın yapacağı iş mi ? Atatürk bu söze dakikalarca gülmüştür...
Reklam
anekdot
Sait Faik, bir kış günü, hastalıktan yakınan arkadaşlarıyla söyleşirken: -Ben eskiden soğuk aldığımda hemen çaresine bakardım, der. Bir arkadaşı merakla sorar: -Ne yapardın Sait? -Hemen bir meyhaneye gider, yarım kiloluk rakı söylerdim. Yarım saat sonra bir şey kalmazdı. -Hastalığından mı? -Yok be rakıdan!...
Kitaplardan başla anlatmaya, şiirler son durağı olsun hayatımızın. Şiirlerde son bulan hayatlar, kalıcı olacaktır. Öykülerle örülmüş bir hayat bizimkisi, her gününe yeni bir öykü anekdot olarak düşülmüş. Yazıların olduğu bir hayat bizimkisi, edebiyatın yer aldığı bir hayat. Kimsenin bilmediği, içimizde yer eden, saklı bir hayat bizimkisi. Robenson'un adasında gömülü gizli bir hayat. Oblomov'un hırkasına, Dorian'ın yakışıklı yüzüne ,çirkin bir hastanenin çirkin koridorlarına sakladım ben hayatı, artık kendim de bulamıyorum. Bulunamaz bir hayat benimkisi.
364 öğeden 346 ile 360 arasındakiler gösteriliyor.