Dora Çelik

Dora Çelik
@artmcelik
27 Nisan
18 okur puanı
Temmuz 2020 tarihinde katıldı
"Sahiden nesnel bir kırmızı var mı? ilk olarak "kırmızı" yüzeyin yansıttığı fotonlar Planck katsayısıyla ışığın frekansının çarpımı büyüklüğüyle ifade edilen enerji paketleridir, küçük kırmızı topçuklar değil. Retinanın fotoelektrik uyarılmasıyla oluşan elektro-fizyolojik aksiyon akımı da kırmızı değildir. Beynin V4 ve V4-alfa bölgelerinin nöral olarak uyarılmasıyla birlikte "oradaki kırmızı" yaşantısı ortaya çıkar. Ama bu nöral aktivasyonun kendisi de kırmızı değildir. Yani fiziksel açıklamanın hiçbir aşamasında kırmızı deneyimi yoktur. Beynimizi nesnel kırmızı uyarmaz. Bu demektir ki aynı fotonlar beynimizi farklı şekilde uyarsa "oradaki kırmızı deneyimi" ortaya çıkmayacaktır."
Reklam
"Fenomenal dünya kaçınılmaz olarak her sahnede "bilinçli ben" algısına yer verir. Bu durum bize a priori bir tespitte bulunma imkanı veriyor: Demek ki bir nöro-enformatik çıktıyı gerçekleştiren nöral süreçle birlikte fenomenal bir yaşantının ortaya çıkması için bu nöral sürecin "bilinçli ben" algısının nöral korelatı olan nöral süreçle nöral (sinaptik) bağlantısı olması lazım. Demek ki fenomenal dünyada yer alan çıktılar "bilinçli ben" yaşantısına eşlik eden nöral süreçlerin girdileri."
"Korteksin elektriksel uyarılmasının nöronlarda çeşitli iyon hareketlerine neden olması, böylece hücre zarının depolarize olarak aksiyon akımına yol açması, akson terminallerinden nörokimyasal ileticilerin sinaptik aralığa salgılanması vs. fizik-kimya bilimlerinin epistemik sınırlarında beklenen ve en ince ayrıntısına kadar açıklanabilecek olaylardır. Ama bu sırada mesela belli bir koku algısının da ortaya çıkması bu temel bilimlerin epistemik sınırları çerçevesi dahilinde gerçekleşmesi beklenmeyen bir durumdur, bir sürprizdir. Üstelik sağduyumuza oldukça ters bir şekilde ortamda koku algınına neden olabilecek hiçbir molekül yokken ortaya çıkıyor bu deneyim. Büyük biyolog Thomas Huxley'nin deyimiyle "Alaaddin'in cini" gibi nereden çıkıyor bu doğa olayları?"

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Psikiyatri, neden bazı insanların delirdiği sorusuyla ilgilenirken aslında doğru soru, neden çoğu insanın delirmediğidir. İnsanın dünyadaki durumu, ayrılığı, tek başınalığı, güçsüzlüğü ve bunun farkında olması düşünüldüğünde, bu yükün kaldırabileceğinden daha ağır olacağı beklenir; öyle ki, kelimenin tam anlamıyla, bu gerilimin altında "paramparça olur". Çoğu kişi, bu sonuçtan, yaşamın rutinini umursamamak, topluluğa uymak, güç, itibar ve para arayışı, idollere bağımlılık (dini tarikatlarda diğerleriyle paylaşılır), kendini feda edercesine mazoşist bir yaşam, narsistçe kendini beğenmişlik gibi dengeleyici mekanizmalar sayesinde kaçınırlar; kısacası, sakat kalırlar. Bu dengeleyici mekanizmaların hepsi de, çalıştığı taktirde, deliliği bir dereceye kadar sürdürebilir. Muhtemelen deliliğin gerçekten üstesinden gelen yegane temel çözüm, dünyaya eksiksiz üretken karşılığı vermektir ki, bunun en yüksek seviyesi aydınlanmadır."
"Her toplum, belli duyguların ve düşüncelerin hissedilmesini, düşünülmesini ve ifade edilmesini dışlar. Sadece "yapılmaması" değil, "düşünülmemesi" bile gereken şeyler vardır. Örneğin; başka kabilelerin üyelerini öldürüp, onları soyan savaşçı bir kabilede, öldürmeye ve soymaya karşı tiksinti duyan biri olabilir. Fakat bu duygusunun farkında olmaması kuvvetle muhtemeldir çünkü bütün kabilenin duygularıyla bağdaşmayacaktır; bu uyumsuz duygunun farkında olmak, tamamen tecrit edilmiş ve toplum dışına itilmiş hissetmenin tehlikesini yaşamak demektir. Dolayısıyla, böyle bir tiksinti duygusuna sahip bir birey, muhtemelen tiksinti duygusunun farkındalığına nüfuz etmesine izin vermek yerine, kusma gibi psikosomatik bir belirti gösterecektir."
Reklam
"Bazıları tamamen ölü doğar: Fizyolojik olarak yaşamayı sürdürürken zihinsel olarak ana rahmine, toprağa, karanlığa, ölüme geri dönme özlemi içindedirler; onlar deli ya da neredeyse delidir. Diğer bir çok kişi, hayat yolunda ilerler. Yine de deyim yerindeyse, göbek bağını tam olarak kesemezler; anneye, babaya, aileye, ırka, ülkeye, statüye, paraya, tanrılara vs. simbiyotik olarak bağlı kalırlar; kendileri olarak asla tamamen meydana çıkmazlar, dolayısıyla asla tam olarak doğmuş hale gelmezler."
Neden İkicilik (Düalite) Ümitsizdir
"İkiciliğin utancı, varsayılan fizik yasalarına yapılan atfın önerdiğinden gerçekten çok daha basittir. Bu, çocukların Sevimli Hayalet Casper'da fark ettiği ama kurgu dünyasında seve seve izin verilen aynı tutarsızlıktır. Nasıl Casper hem duvarlardan geçebilir hem de düşen bir havluyu yakalayabilir? Zihinsel bir şey nasıl hem bütün fiziksel ölçülerden sıyrılabilir hem de bedeni kontrol edebilir? Makinedeki bir hayaletin kuramımıza hiçbir faydası dokunamaz, eğer fiziksel bir şeymiş gibi her şeyi hareket ettirebilen -lambayı deviren, kapıyı çarpan gürültücü bir hayalet gibi- bir hayalet değilse tabi."
Sayfa 47
"İşlevselciliğin bazı türleri nihayetinde zafere ulaşabilir (aslında bu kitap da işlevselciliğin bir türünü savunacak), ama kesinlikle ilk bakışta korkunç görünüyor. Hiçbir makine, şarap tadıcısı bir insanın beyin süreçlerini ne kadar doğru taklit ederse etsin, bir şarabı, bir Beethoven sonatını veya bir basketbol maçını sevme kabiliyetine sahip olamaz gibi görünmektedir. Sevmek için, bilinçli bir şey gerekir, bu şey hiçbir makinede bulunmaz. Ama elbette beyin de bir makinedir, kalp, ciğerler ya da böbrekler gibi bütün yetilerinin nihayetinde mekanik olarak açıklanacağı bir organdır. Bu iddia, seven, beğenen şeyin beyin olmadığına ikna eder gibi görünüyor; beğenmek zihnin sorumluluğundadır (veya zihnin ayrıcalığıdır). O halde, beynin mekanizmasını, silikon tabanlı bir makinede yeniden üretmek, gerçek bir takdiri de üretir, ama bu, en iyi ihtimalle, beğenmenin bir yanılsaması veya sanal taklidi olabilir."
Sayfa 43
"İşlevselcilik adı altında toplanabilecek çeşitli ideolojilere göre, insan şarap tadıcısının bilişsel sisteminin "işlevsel yapısını" (belleği, hedefleri, doğuştan gelen hoşlanmaları vb.) tamamen yeniden üretseydiniz, böylelikle bütün fiziksel süreçleri de, şarap içmeyi çoğumuzun sevmesini sağlayan ondan aldığımız keyif, zevk ve tadına varmayı da içerecek şekilde yeniden üretecektiniz. İşlevselciler, bir sistemin organik moleküllerden ya da silikondan yapılmasının, aynı işi gördüğü sürece, bir fark yaratmayacağını söylerler. İlkesel olarak ne yapay kalpler ne de yapay beyinler organik yapılardan yapılmak zorundadır. Eğer bir şarap tadıcısı olan insanın beyninin bütün kontrol işlevleri, silikon devrelerle yeniden üretilebiliyorsa, zevk de kaçınılmaz olarak kendiliğinden üretilecektir."
Sayfa 42
"Benlik yanılsamasını neden geliştirdik? Beynimizin ürettiği diğer tüm yanılsamalar gibi yararlı bir amaca hizmet eder. Genellikle benliğe gönderme yapan "I" (Ben) ve "Me" (Beni, bana) sözcükleri üzerinde düşünürseniz bunların deneyimleri, şimdi ve burada bir araya getirmek ve yaşam boyunca birleştirmek için merkezi bir nokta görevi gördüğünü anlarsınız. Deneyimler anlamlı bir anlatı olarak hep birlikte dokunmamışsa parçalı, ayrık öykülerden ibarettir. Benliğin onların tümünü ele almasının nedeni budur. Bir odak olmasaydı ve deneyimlerin her birini ayrı ayrı ele almak zorunda kalsaydık beynimizin yığınsal paralel işleme süreçleri, çok büyük sayıdaki işlemler tarafından alt edilmemiz anlamına gelirdi. Bunun yerine bilinçdışı süreçlerin ürettiği çıktılarla bağlantı kuran özetlenmiş bir ana hat elde ederiz. Bazen eğer içeriği ince eleyip sık dokursak bir öykünün ayrıntılarına bir miktar daha fazla eğiliriz ama öykünün büyük kısmı bizden gizlenmiştir."
Sayfa 326Kitabı okudu
Reklam
"Marshall McLuhan'ın "küresel köy" ve "ortam mesajdır" gibi deyimlerle öngördüğü bir biçimde teknoloji tarafından şekillendiriliyor ve kontrol ediliyoruz. 1960'larda, internetin icadından önce McLuhan toplumumuzun iletişim teknolojilerine bağımlı ve onun tarafından şekillendiriliyor olacağını öngörmüştü. Benliklerimizi diğerlerine doğru uzattığımızı, bizim de diğerlerinin uzantılarından etkilendiğimizi anlamıştı. Bu bakımdan, sayesinde iletişim kurduğumuz ortamlar aracılığıyla birbirimizle karmaşık ilişkilerle bağlıyız. Benzer biçimde Massachusetts Teknoloji Enstitüsü sosyoloğu Sherry Turkle, yüz yüze iletişimden bilgisayar-bilgisayara iletişime geçişi Alone Together [Hep Beraber Ama Yalnız] adlı kitabında betimledi. Daha fazla çevirimiçi olmak doğal olarak daha az çevirimdışı olmak demektir ki bu da bize çok yakın olanlar tarafından paylaşılan yaşamları daha az yaşadığımız anlamına gelmektedir. Daha doğrusu kim olduğumuz, sayesinde iletişim kurduğumuz ve içinde bulunduğumuz ortamlar tarafından gittikçe daha fazla şekillendirilmektedir. Bazı insanlar bunu korkutucu bulur. Pek çok insan içinse bu özgürleştirici bir şeydir."
Sayfa 314Kitabı okudu
"Dışlanma tehlikesi baş gösterir göstermez etrafımızdakilere karşı aşırı uyanık hale geliriz ve insanlarla etkileşime geçip grupla yeniden yakın ilişki kurma fırsatını ararız. Dışlanmış bireyler grupla yeniden uzlaşma olasılıklarını arttıracak davranışlara girişirler. Daha çok benzemeye, istekleri yerine getirmeye, emirlere boyun eğmeye ve hak etmeyen kişilerle bile işbirliği yapmaya yatkın olurlar. Bizi diğerleriyle uzlaştırdığı ölçüde, açıkça haksız olanlara bile yaltaklanırız."
Sayfa 221Kitabı okudu
"Kuantum belirlenmezciliğini özgür iradeyi açıklamak için kullanmadaki sorunlardan biri şudur: Beyindeki sinirsel ağlar arasındaki iletişim, belirlenimsiz olduğu gözlemlenen atom altı parçacıkların düzeyinden çok daha büyük ölçekte meydana gelir. Bu, bir tuğlayı meydana getiren kum tanelerinin, milyonlarca tuğladan inşa edilmiş bir katedralin, bunun yanı sıra kurumları içeren toplumların yapısı üzerinde etkili olabileceğini düşünmekle aynı şeydir. Daha önemlisi kuantum düzeyindeki rastlantı, beyin aktivasyonunun moleküler düzeyine ve toplumların makro düzeyine dek aktarılmış olsaydı bile bu, çoğumuzun özgür irade olarak deneyimlediği şeyin tatmin edici bir açıklaması olmazdı. Kararlar, seçimler olmaktan ziyade rastgele olayların bir sonucu olurdu ki bu durumda özgür irade var olmazdı. Son kitabım SuperSense'te' [Süper Duyu] de şakayla karışık belirttiğim gibi, özgür iradeyi çalıştıran makinedeki hayalet var olsaydı bile karar vermesi gerektiğinde yazı tura atan birini istemezdik."
Sayfa 151Kitabı okudu
"Özsel olarak düşündüğümüzde, şeylerin gerçek doğasını arılaştıran içsel bir niteliğin olduğuna inanırız ve bu tarz bir akıl yürütme 3. ve 4. doğum günleri arasında bir yerde ortaya çıkar. Susan Gelman Essential Child [Özsel Çocuk] adlı kitabında ikna edici bir sav ileri sürer. Buna göre özcülük, çocuğun canlılar dünyasını farklı türlere bölmek için kullandığı, doğallıkla gelişen bir düşünme biçimidir. Çocuklar tüm köpeklerin aynı grubun üyesi olduklarını öğrendiklerinde tüm köpeklerin içlerinde köpek özü taşıdıklarını varsayarlar, öyle ki bu öz onları kedi özü taşıyan kedilerden farklı kılmaktadır. Bir köpeğin dış görünüşünü kediye benzeyecek şekilde değiştirseniz bile onun hala özünde bir köpek olacağını ve bir köpek gibi davranacağını anlarlar."
Sayfa 140Kitabı okudu
Benliğimiz dünyanın bize tuttuğu bir yansıma içinde var olur. Ayna benlik terimi, 1902 yılında Amerikalı sosyolog Charles Horton Cooley tarafından, benliğin etrafımızdaki kişilerin düşünceleri tarafından şekillendirildiğini ifade etmek için kullanıldı. İnsanlar diğer insanların kavrayışına uydurmak için kendilerini şekillendirir; bunlar kişiden kişiye ve bağlama göre değişir. Eş, aile, patron, iş arkadaşları, sevgili, sevgi dolu hayranlar ve sokaktaki dilenci... Her biri onlarla etkileştiğimiz her an bize bir ayna tutar ve biz farklı bir benlik sunarız. Herkes ya da her grup bizi tanıdığını düşünür ama tanıyamazlar çünkü içinde var olduğumuz tüm bağlamların sırrına vakıf değildirler. Halka sundukları kişiliklerin özel tuttukları gerçek kişiliği olmadığından dem vuran ünlülerin bildik yakınmasıdır bu. Cooley bundan ayrı olarak diğerleri tarafından yaratılmış olandan farklı, gerçek bir kimlik olmadığını iddia etti. Etrafımızdaki kişilerin ya da en azından onların bizden beklediklerine inandığımız şeylerin bir ürünüyüz. Cooley benlik yanılsaması kavramını şu tekerleme gibi sözcük oyunuyla özetler: "Ben düşündüğüm kişi değilim, ben düşündüğünüz kişi değilim, ben düşündüğünüzü düşündüğüm kişiyim."
90 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.