Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sümeyye Aytav

Sabitlenmiş gönderi
Tam yitip gittiğimi sandığımda, zindanım sarsıldı ve zincirlerim çözüldü. James Baldwin
Reklam
Görünüşe göre ayrım pratik değerini büyük oranda yitirirken, mekâna göre ayrım önem kazanmıştır. Ortak kentsel yerleşim alanları bütün öteki türler arasından ağırlıklı olarak bir tür insanın bulunabileceği ya da belli türden insanların bulunmayacağı alanlara bölünmeye başlamıştır; böylelikle hata ihtimali büyük oranda azaltılmıştır. Özelliği olan, seçilmişlerin girebildiği bu alanlarda bile kişi hâlâ yabancılar arasındadır ama en azından artık yabancıların kabaca bir kategoriye ait olduğundan (ya da daha çok, alternatif kategorilerin çoğunun dışlandığından) emin olabilir. Dolayısıyla ayrıma tabi alanların uyumlu hale gelmeleri ancak dışlama uygulamaları, seçici ve bu yüzden sınırlı kabul uygulamaları ile sağlanabilir.
Her modaya herkesin ulaşabilmesi yüzünden, elbise geleneksel ayrımcı işlevlerini yitirmiştir. Bu, giyim kuşamdaki yeniliklerin "sosyal anlam"ını zamanla değişikliğe uğratmıştır. Bunların çoğu artık kalıcı olarak herhangi bir özel gelir grubuyla ya da sınıfla sınırlı değil; ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra, genelde herkesin

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Toprak esasına göre ayrılığın tam olmadığı ya da tümüyle uygulanamaz olduğu durumlarda, manevi ayrılık önem kazanır. Yabancılarla ilişkiler kesinlikle iş ilişkilerine indirgenir. Sosyal bağlantılardan sakınılır. Kaçınılmaz fiziksel yakınlaşmanın manevi bir yakınlaşmaya dönüşmesini engellemeye çaba gösterilir. Hınç ya da açık düşmanlık böylesi engelleme çabalarında kendini açıkça gösterir. Önyargının ve hıncın ördüğü engelin genellikle en kalın duvarlardan daha etkili olduğu bir gerçektir. Bağlantıdan etkin sakınma devamlı olarak kirlenme korkusuyla şişirilir; kitabi ya da mecazi anlamda, yabancıların bulaşıcı hastalıklar taşıdıklarına, bitli pireli olduklarına, temizlik kurallarına uymadıklarına ve dolayısıyla sağlık için tehlike oluşturduklarına ya da zararlı fikirler ve alışkanlıklar yaydıklarına, büyü ya da meşum ve kanlı tapınma ayinleri yaptıklarına, ahlâksızlık ve iffetsizlik yaydıklarına inanılır. Yabancıları çağrıştıran her şeye, yürüme biçimlerine, kılık kıyafetlerine, dinsel ritüellerine, aile hayatlarına, hatta sevdikleri yemeklerin kokusuna hinç duyulur.
..Gelgelelim, daha az nefret uyandıran ve radikal olan başka çözümler de seçilmiyor değildir. En sık başvurulanlardan biri ayrılmaktır. Ayrılma fiziksel, manevi ya da hem fiziksel hem de manevi olabilir. Fiziksel ayrılık en güzel ifadesini gettolarda ya da etnik rezervlerde, yani yerli halkın yabancı kabul ederek ve yabancı statülerinin ilelebet
Reklam
... Yabancılara potansiyel bir tehlike olarak kuşkuyla bakmak için çok neden vardır. Bu yüzden, ilk tepki yabancıları "geldikleri yere" (yani, eğer orijinal olarak çıktıkları doğal bir mekân varsa; bu, her şeyden önce yeni ülkelerinde yerleşme umuduyla gelmiş, etnik olarak yabancı göçmenler için geçerlidir) geri göndererek bölünmenin yarattığı kaybedilmiş netliği yeniden oluşturmaktır. Bazen bu insanları göçe zorlama ya da hayatlarını, kötünün iyisini tercih edip kendiliklerinden toplu halde bırakıp gidecek kadar dayanılmaz kılma çabasına girilir. Eğer böyle bir hamle direnişle karşılaşırsa ya da kitlesel göç ettirme şu ya da bu nedenden dolayı hayata geçirilebilir bir öneri değilse, soykırım gündeme gelebilir. Vahşi fiziksel yok etmenin sorumlusu, fiziksel olarak göç ettirme çabasının başarısızlığa uğramasıdır. Soykırım, "düzenin yeniden sağlanması"nın aşırı ve en iğrenç yöntemidir; ne var ki yakın tarih soykırım tehlikesinin hayal ürünü olmadığını ve uluslararası mahkûmiyete ve yaygın öfke doğurmasına rağmen, soykırıma yönelik eylemlerin patlak vermesinin bir olasılık olarak göz ardı edilemeyeceğini en dehşetli biçimde gözler önüne sermiştir doğurmasına rağmen, soykırıma yönelik eylemlerin patlak vermesinin bir olasılık olarak göz ardı edilemeyeceğini en dehşetli biçimde gözler önüne sermiştir.
Iç grup ile dış grup, "biz" ile "onlar" arasındaki sınır çizgisi en canla başla savunulan ve en fazla dikkat sarf edilen ayrımlara girer. Denebilir ki, dış grup, iç grup için faydalı hatta vazgeçilmezdir çünkü iç grubun kimliğini açığa çıkarır ve tutarlılığıyla dayanışmasına güç katar. Aynı şey iki grup arasında uzanan biçimsiz gri alan için söylenemez. Bu alan anlaşılır bir şekilde faydalı bir rol oynayamaz; zararlı, niteliksiz olarak görülür. Bundan dolayı, yurtseverlik ya da partizan dayanışma duygularını harekete geçirme yoluyla halk desteği kazanma derdine düşen her politikacının gözde ilkesi şudur: "Bizden olmayan, bize karşıdır". Böylesi bir kategorik bölünmede, ara, kararsız ya da doğal bir konum için yer kalmamıştır. Eğer böyle bir yere izin verilirse, bu konumlar doğru ya da yanlış arasındaki bölünmenin sanıldığı kadar mutlak olmadığı anlamına gelecektir. Çok sayıda parti, kilise ya da milliyetçi ya da hizipçi bir örgütlenme, zamanlarının ve enerjilerinin çoğunu yeminli düşmanlardan çok kendi muhalifleriyle savaşta harcar.
Yabancıların dikkate değer özelliği büyük oranda bildik olmalarıdır; bir kişiyi yabancı olarak kabul etmek için, öncelikle onun hakkında hiç olmazsa birkaç şey bilmem gerekir. Her şeyden önce, onların tekrar tekrar, davetsiz olarak benim görüş alanıma girmeleri lazımdır: Öyle ki ben onları yakın çevremde görmeliyim; istesem de istemesem de onlar kesinlikle benim yaşadığım ve ayrılmadığım, ayrılma işaretleri de göstermediğim dünyada yaşarlar. Böyle olmasalardı, yabancı değil, olsa olsa "hiç kimse" olurlardı. Hiç kimse dediklerim, çoğu kere belli belirsiz, dikkatimi çekmeden ve dağıtmadan, günlük hayatımın baktığım ama görmediğim arka planında hareket eden, bir yüzü, çehresi olmayan ve biri diğerinin yerine geçebilen çok sayıda oluşum arasında kaybolurlar. Onları duyarım ama ne söylediklerini dinlemem. Yabancılar ise tersine gördüğüm ve dinlediğim insanlardır. Tam da onların mevcudiyetine dikkat ettiğim, onların mevcudiyetini görmemezlik edemediğim ve basitçe dikkatimi vermeyi reddederek bu mevcudiyeti ilgisiz kılamadığım için, onları anlamlandırmakta güçlük çekerim. Onlar âdeta ne yakın ne de uzaktırlar. Ne "biz"im bir parçamızdırlar ne de "onlar"ın bir parçası. Ne düşman ne de dostturlar. Bu nedenle şaşkınlık ve endişe yaratırlar. Onlarla tam olarak ne yapacağımı, onlardan ne bekleyeceğimi, onlara nasıl davranacağımı bilemem.
Önyargı kendini ikili ahlâki ölçütler biçiminde de gösterir. İç grup üyelerinin kendilerine doğal olarak hak gördüğü şey, dış gruptan insanlar için yapıldığında bir lütuf ve iyilik eylemi olacaktır; tersine, iç grup üyeleri söz konusu olduğunda övgüye değer bir fedakârlık eylemi olarak el üstünde tutulan şey, eğer bir dış grup üyesi tarafından yapılmışsa "sıradan insani nezaket" sayılıp önemsiz görülür ya da görmezden gelinir. En önemlisi, kişinin dış grup üyelerine karşı kendi yaptığı kötülükler vicdan ahlâkıyla çelişmeyen şeylermiş gibi görülürken, çok daha az zararlı eylemlerin düşman tarafından yapılması durumunda bu eylemlerin şiddetle mahkûm edilmesi beklenir. Önyargı insanları, dış grubun amaçları söz konusu olduğunda, asla haklı görülmeyecek araçların kendi davalarının yürütülmesinde kullanılmasını onaylamaya iter. Aynı eylemler, hangi tarafın yaptığına bağlı olarak bazen övgüyü bazen de yergiyi hak ederek farklı isimler alır. Özgürlük savaşçıları ve teröristler, protestocular ve baş belaları, devrim ve isyan gibi kavram çiftlerini düşünün. Bu ve benzer kaçamaklar, adaletin haklı olarak ve doğrudan doğruya iç grubun yanında olduğunda -inatla, tekrar tekrar ve temiz bir vicdanla- ısrarlı olmamızı sağlar.
Dış gruba karşı, genellikle karşı tarafın düşmanlığı ve kötü niyetine zorunlu bir yanıt olarak gösterilen düşmanlık, kuşku ve saldırganlık bir önyargı doğurur ve zamanla bu önyargı tarafından ilerletilir. Önyargı düşmanlarda olabilecek herhangi bir erdemin, gerçek ya da hayali kusurlarını abartma eğilimi ile katlanarak doğrudan reddi anlamına gelir.
Reklam
..."Biz" ve "onlar" yalnızca iki ayrı insan grubunu değil, tümüyle farklı iki tutum arasındaki, duygusal bağlanma ve antipati, güven ve kuşku, güvenlik ve korku, işbirliği ve çekişme arasındaki ayrımı temsil eder. "Biz" ait olduğumuz grup anlamına gelir. Bu grup içinde olanları gayet iyi anlarım ve anladığım için nasıl sürdüreceğimi bilirim, kendimi güvenli ve evimde hissederim. Bu grup âdeta benim doğal ortamım, içinde olmaktan hoşlandığım ve huzur içinde döndüğüm yerdir. "Onlar" ise tersine ne ait olmayı isteyebileceğim ne de istediğim bir grubu anlatır. Dolayısıyla o grupta neler olup bittiğine ilişkin gözümde canlanan şeyler, belli belirsiz ve kopuk kopuktur; o grubun işleyişine ilişkin pek bilgim yoktur ve bu yüzden o grubun yaptığı her ne ise benim için genelde kestirilemez ve aynı şekilde korkutucu şeylerdir.
Çocukluğun erken döneminde, kişinin bağımlı olduğu grubu seçme özgürlüğü, eğer varsa bile, çok azdır. Belli bir aile, çevre, yöre, sınıf ya da ülke içinde doğarız. Sorgusuz sualsiz belli bir ulusun ya da sosyal olarak kabul edilmiş iki cinsiyetten birinin üyeliğini üstleniriz. Yaş ilerledikçe, yani artan eylem becerileri ve kaynakları toplamına sahip oldukça, tercih şansı genişler; bazı bağımlılıklara belki meydan okunup onlar reddedilirken, ötekiler gönüllü olarak istenip benimsenecektir.
...Ben karşılaştırmalı grupları onlar tarafından görülmeksizin görürüm. Verilen anlam bu örnekte tek yanlıdır; onlar benim varoluşuma hiç dikkat etmezken, ben onların eylemlerini ve kıstaslarını önemli bulurum. Aramızdaki uzaklıktan dolayı onlar genellikle benim eylemlerimi izleme ve değerlendirme yetisinden fiziksel olarak yoksundurlar; bu nedenle sapma gösterdiğimde beni cezalandıramayacakları gibi uyum gösterdiğimde de ödüllendiremezler. Özellikle kitle iletişim araçları ve televizyon sayesinde hepimiz farklı hayat biçimleri hakkında giderek daha fazla bilgi akışına maruz kaldığımızdan, her şey çağdaş benliklerin biçimlenmesinde karşılaştırmalı referans gruplarının artan rolüne işaret etmektedir. Kitlesel medya günün hâkim modasını ve en son üslupları muazzam bir hızla bize ve dünyanın en ücra köşelerine ulaştırır. Aynı şekilde, bu medya görsel olarak erişilebilir kıldığı kalıplar üzerinde otoritesini de kurar; kuşkusuz medyada gösterilmeye değer bulunan ve dünyanın her tarafında milyonlarca insan tarafından seyredilecek olan hayat tarzları, dikkate alınmaya ve eğer mümkünse taklit edilmeye değer tarzlardır…
Ne var ki, referans grubunu davranışımı şekillendirmede böylesine yetkin bir fail yapan şey, genel olarak benim seçimim, çözümlemelerim, sonuçlarım ve eylemlerimdir. Gruplara gelince, onlar çoğu kez umursamaz bir biçimde onların hayat tarzı olduğunu düşündüğüm şeyi taklit etmekteki ve onların kıstasları olduğunu düşündüğüm şeyi uygulamaktaki özenimin ve gayretimin ayrımında değildir. Elbette, grupların bazılarına haklı olarak normatif referans grupları adı verilebilir; çünkü onlar, en azından zaman zaman, davranışlarım için geçerli olacak normları koyarlar, benim ne yaptığımı gözlerler ve bundan dolayı eylemlerimi, ödüllendirmek ya da cezalandırmak, olumlamak ya da düzeltmek suretiyle "normatif olarak etkileyecek" bir konumdadırlar. Bu gruplar arasında özellikle ağırlıklı olan, vaktimin büyük bir bölümünü aralarında geçirdiğim aile ve arkadaşlar, öğretmenlerim, işyerindeki üstlerim, sık sık karşılaşmaktan kaçınamayacağım ve kolaylıkla kendilerinden saklanamayacağım komşularımdır. Gelgelelim, benim eylemlerime tepki veren bir konumda bulunmaları, onları otomatik olarak benim referans grubum yapmaz. Ancak ben seçersem, onlara önem vererek ilgilerine karşılık verdiğimde, onların muhafızlığına kayıtsız kalmadığımda böyle olurlar.
...Bir kısım insanı önemli görüp seçmek, birçok grup arasından bir grubu benim referans grubum, davranışımı kendisine bakarak ölçtüğüm, hayatımın bütünü ya da hayatımın özel bir yönü için ölçüt aldığım bir grup olarak seçmek anlamına gelir. Seçtiğim referans grubu hakkında bildiklerimden yola çıkarak kendi davranışlarımı değerlendirecek, davranışlarımın anlamı ve niteliği hakkında sonuçlar çıkaracağım. Bu bilgi sayesinde, yaptığımın doğru olduğuna ilişkin rahatlatıcı bir duyguya ya da eylemimin grubunkinden farklı olduğuna ilişkin tatsız bir farkındalığa varacağım. Konuşma biçimimle, kullandığım sözcüklerle, giyinme tarzımla referans grubu örneğini izlemeye çalışacağım. Bu gruptan cüretkâr ya da başıma buyruk olup olamayacağımı, olursam hangi koşullarda olacağımı ve ortak kıstaslara ne zaman sessizce boyun eğeceğimi öğreneceğim. Referans grubum hakkındaki imgemden, dikkat edilmeye değer ve bana yakışmayan şeylere ilişkin dersler çıkaracağım.
...Sonuncu ama aynı oranda önemli bir nokta da "dünyanın haritası'dır; bu haritada başka insanların haritalarında görünebilir olan, ancak benim haritamda yalnızca boş alanlar olarak temsil edilebilecek şeyler vardır. Böyle bir harita, hayatımda oynayacağı öteki roller yanında, "benim gibi insanlar"a göre izlenecek bir dizi akla yatkın yollar bir dizi gerçekçi hayat projesi gösterir. Bütün bunları hesaba katarak söyleyecek olursam, ben grubuma çok şey borçluyum; gün boyu bana yardım eden ve onlardan mahrum kalırsam gündelik işlerimi yürütmekte tam bir acze düşeceğim bütün o bilgileri bana grubum sağlar.
617 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.