Dinin sınırlarını darlaştırma, bilimin sınırlarını genişletme, sürekli olarak, Batı Medeniyeti'ni dünyacı bir medeniyet olmaya daha sonra da materyalizm dolaylarına uzanmaya ve kaymaya âdeta mahkum etti. Bilim, yeni çağın putu oldu sanki. Ya da putçuluğu.
Ekonomi putları, politika putları, devrim ve ideoloji, müzik, spor, sinema putları. İrili ufaklı putlarıyla Batı ve Doğu, Hz. İbrahim'in, hakikatın şimşeği olan baltasına muhtaç. Âdeta onu bekliyor.
D i r i l i ş, batılılaşmaya paydos deyiştir. D i r i l i ş, içe doğru radikal bir değişimdir. Daha sonra da bu değişimin dışa yansıması olacaktır. D i r i l i ş, dev veya cüceler ülkesi kuran Batı ütopyalarına set çeken bir öze dönüş değişimidir.
İslam ülkeleri içinse, devrim, batılılaşma, kendi medeniyetine ihanetten başka bir şey değildir. Çok radikal bir değişime ihtiyaç vardır şüphesiz İslam ülkelerinde. İsterseniz bunun adına devrim deyiniz, isterseniz daha doğru bir adlandırma ile D i r i l i ş deyiniz.
Bir tarih ve kader ironisidir ki, Avrupa'nın, kendi düşüncelerinin, hayat tarzının ve devrimlerinin köklü bunalımına ve çıkmazına düştüğü bir dönemde, bütün dünya ülkeleri bu rûhi trajediden habersiz, mutlu bir batı prototipi gerçekleştirebileceğini umuyor.
Kentlerin ana caddeleri, hikmet gözüyle bakıldığında, mezartaşlarındaki yazıları andıran tabelalarla dolu. Sinema, radyo, televizyon yayınları, duvarlar, ruh asalağı, zihin paraziti reklam ve propaganda akıntısıyla bulanmış.
Ölüm dikkati, "Mizan" ilkesine uyar İslam uygarlığında. Mizan İlkesi dediğimiz, bir kefesinde dünya, öbür kefesinde ahiret olduğu farz edilen sembolik bir terazide dengeyi gösteren dilin ölum olmasıdır.
Cami bir ruhtu, bir bilinçti. O canlı olduğu sürece toplum da canlıydı.
Cami, uygarlığın, kültürün doğduğu kaynaktı. Devlet, toplum ve fert, saflığını, yüceliğini, ordan alıyordu.