Kino kahvaltıyı bitirince, Juana da ateşin başına geldi, kahvaltısını etti. Bir kerecik konuşmuşlardı bu arada, ama konuşmak salt alışkanlıktan doğuyorsa ne gereği vardı ki. Kino, mutlulukla içini çekti, konuşma buydu işte.
"Bana biraz insanlardan bahsedin, Düşes Gamori! Uğruna yaşamlarını bile feda edebilecek kadar değer verdikleri bir şey var mıdır?"
Düşes bu soruya bir an bile duraksamadan cevap verdi. "Vardır efendimiz! İnsanoğlu sayılara ölümlü canından bile daha çok kıymet verir. Yeryüzünde sahip olduğu malların sayısı, cebinde taşıdığı kağıt parçalarının sayısı, dostlarının sayısı, düşmanlarının sayısı ve sayıca daha üstün olduğu insanların sayısı..."
"Adım Jennings, Polis Şefi'yim."
Gülmek geldi içimden. Şef'miş. Newkirk gibi bir yerde hangi büyüklükte bir polis ekibine şeflik yapabilirdi ki? İnsanların unvanlara düşkünlüğüne her zaman gıcık olmuşumdur. Unvanların kendilerine bir kişilik duygusu verdiğini sanırlar. Bana gelince, ben hiç kimse olmadığımı biliyorum ve bu gerçekle yüzleşmeyi öğrendim.
Ruhuma bir ad veremediğim bir duygu hakim oldu; çözümü mümkün olmayan, geçmiş derslerin açıklayamadığı ve korkarım geleceğin de anahtarını vaat etmediği bir duygu. Bu sonuncusu benimki gibi bir beyne sahip olan bir insan için felaket demekti. Duygularım hakkında çok iyi biliyorum ki asla tatmin olamayacağım. Bu duygularımın sınırsız olmalarına şaşmamalı, çünkü kökenleri o kadar yeni ki... Ruhum yeni bir anlam kazandı.