Yazmak geçip giden günlerin ya da küçük önemsiz şeylerin kişisel tarihime kaydını düştüğüm bir gereksinme, bazen de zihnimde biriken bir yığın düşünce kırıntısını, irili ufaklı sorunu kendimden uzaklaştırarak arındığım bir tür ayin.
“ sahiden aşık kıza. Bütün gün evlerinin orda sürtüp duruyor.”
“Kız peki? Bir işaret vermiş mi buna?”
“Kadınlar erkeklere heder olmaktan başka ne verir ki?”
“Ne işe yarıyor şimdi bu zamir dediğin?”
“Dedim ya abi, cümle ismin yerine geçiyor. Zehra demiyoruz da, O diyoruz misal!”
“ Zamirler Zehra’nın yerini tutabilir mi hiç!”
Okumuşun okumamışa, görenin görmeyene, duyanın duymayana borcu var diyorum sana. Başka türlü nasıl yaşanır? Yanındaki açken senin tokluğun sana siner mi?
İstiyorum ki halk, kendi çektiklerinin ayrımına varsın. Bir kez halk yoksulluğunun ayrımına varırsa... Daha doğrusu halk, halk olarak kendi gücünün farkına varırsa... Kaderine öylesine razı olmuş görünüyor ki