İnsanoğlu, her adımını mezardan uzaklaşmak için atar, fakat yine de her adımda mezara biraz daha yaklaşır... Her nefesini ömrünü uzatmak için alır, fakat yine de her nefes alışta ömründen bir nefeslik zaman eksilir.
Gülden bahsettikçe daima bülbülü hatırlarım. Gerçi, hemen hemen bütün divan şairlerimizin iddialarının aksine, bülbülün güle aşık olmadığını bilirim; fakat o zavallı kuşun mini mini kalbinde büyük bir aşk sakladığını inanmaktan da kendimi alamam.
Hem ben sana doğrusunu söyleyeyim mi? Ben ne istediğini adamakıllı bilen birisi değilim. Yalnız bildiğim bir şey varsa o da, başkaları iyi şeyler yaparsa derhal anlıyorum.
Hemen hemen bütün şairlerin bilmeyerek arzular göründüğü, sever göründüğü bu hayata karşın, senin bilerek severek düşkünlüğün acaba onlarınki gibi nihayet bir arzudan mı ibarettir?
Yalan söyledim diyorum. Demin bu yalanları söylerken yalan olduklarını biliyordum. Şimdi güya doğru söylüyorum ya. Bu söylediklerimi de doğruluğuna kani değilim.
Onu bir ikinci, bir üçüncü görüşümde içime bir pişmanlık doldu. "Ne yaptım, ne yaptım?" diye söylendim. "Neden öptüm bu çocuğu? Bu yüzü ben nasıl sevdim?" Müthiş bir utanma hissi duydum.
O zaman hayal meyal hissetmiştim ki, yüzle ahlak arasında herhalde müthiş bir münasebet vardır. Güzel olan muhakkak güzel ahlaklıdır demeyeceğim artık.
İçime ılık dünyalar deviren ses şimdi bana garip bir memleketin hilekar, hasis, yalancı, dedikoducu, yılan insanlarının şaraplar, açlıklar, uykusuzluk, hırslı gecelerle eskimiş gırtlaklarının sesi gibi cırtlak geliyordu.
Bir çok üzüldüğü zaman, bir de iyi veya kötü şeyler düşünmeye karar verdiği zaman en küçük bir aydınlığa tahammül edemezdi. Kapkara bir yalnızlık içinde kendi vücudundan bile habersiz düşünmeyi pek severdi.