Bu pervasız yazarın günlüğünü okumak insana "Acaba bu gündelik olayın ardına hangi, yüzyılın tespitini bırakacak?" merakını bahşediyor. Kendisini yüzeysel olarak ele aldığımızda asosyal ve geri kafalı addedebiliriz. Ancak işte bu bahsettiğim tespitlerinden sonra insan ön yargılarından vazgeçer oluyor.
Hiçbir insana -ve tabii kadına- gerçekten içten içe saygı duymayan birinin eşine karşı daha ılımlı yaklaşması ben de Linda'nın da karakterine karşı bir merak uyandırdı. :)
Kedileri ve klasik müzikleri sevmesi beni Bukowski'ye yaklaştırdı. Ayrıca ünün onun gözünde çok da bir yer edinmemiş olması ve bunu insanlarla samimiyet kurması için yeterli görmediğini okumak da keyifli.
Kendisinde içten içe bir "Nietzsche isyankârlığı" sezdiğimi de söyleyebilirim.
Son olarak kitabın çoğu yerinde barınan Hipodromdaki yarışlar beni, ilgilisi olmayan biri olarak oldukça sıktı. Yine de Bukowski'nin değerli fikir dünyası verilerine erişmek için minik bi bedel olarak ele alabildim :) İyi okumalar dilerim.