Sophokles, ki ne kadar övülse azdır, bu hakikate tanıklık edecek kadar yeteneklidir; bize bahşettiği olağanüstü ödül bilindiği üzere şöyledir: “Hayatın en saf mutluluğu cehalettedir.”
Kasıtlı bir ilgisizlikle riyakarca davransalar ve halkın karşısında küfür kıyamet şeytanlaştırsalar da stoacılar da stoacılar bile hazzı dikkate almazlık etmezler; niyetleri bellidir: hazın bizzat daha fazla müptelası olabilmek için başkalarını konudan soğutmak. Fakat jüpiter aşkına! Bu şakşakçılar deliliğin tuzu biberi olan zevk ve eğlence katılmaksızın bana hayatının hangi evresinin hüzünlü, neşesiz , cazibesiz, yavan ve zahmetli olmayacağını söylesinler.
Kendinden nefret eden bir kişi başka birini sevebilir mi? Kendi kalbi ile barışık olmayan birisinin başkalarıyla iyi geçinmesi mümkün müdür? Kendi kendisinden canı sıkılan, kendinden yorulmuş birisi içinde yaşadığı topluma mutluluk verebilir mi?
Yani kıymetli olan saklanır, kıymetsiz olan ise öylece ortaya bırakılırsa, saklanmaması gereken bilgeliğin, saklanması gereken ahmaklıktan daha değersiz olduğu sonucu ortaya çıkmaz mı?