Her dudakta aynı rezil şikâyet: Yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makina uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye'nin insanından şikâyetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını "yaşanmaz"laştıranlardır. Türk aydını, Kitab-ı Mukaddes'in Serseri Yahudisi, Hangi Türk aydını? Kaçanlar ne Türk, ne aydın. Bu firar bir Kabil kompleksi.
Birbirine benzerdi
Mevsimlerin bahçelere getirdiği renk
Evlere getirdiği telaş, sevinç, keder...
Yaşamak ağır bir suydu, zamanın
Ve toprağın derin ırmağında
Sürükleyerek bir nice hayatı ince kıvrımlarında
Akar, akardı...
Bir gürültüdür ki susmak bilmiyor. İnsanın ta içinden, kıyamet gibi bir ses. Mustafa Çiftçi şöyle anlatıyor öyküsünde: "İnsanın içinde bir ses varmış öğrendim. O ses hiç susmazmış öğrendim. O ses kadar hain bir şey yokmuş öğrendim." Yaşananlar yaşandı, olanlar oldu sevgili okur. Bir çare yoksa, susturun bu sesleri. Hayat kısa.