Hayata değer vermenin yolu,başkaları için şefkat duymanın yolu,her şeyi en derin şekilde sevmenin yolu bu yaşantıların sonunda kaybolacağının farkında olmaktır.
Dünya ve Fransız Edebiyatının en büyük isimlerinden,romantizm akımının öncülerinden ‘Victor Hugo’nun yazdığı bu eserde;19.yy Fransız toplumunu,Ortaçağdan gelen gotik mimariyi ve özellikle Paris’in simge yapılarından Notre Dame Katedralinin önemini ayrıntılı şekilde anlatan bir eser.
Paris,kitabın ana karekteri olarak karşımıza çıkıyor .Paris detaylı bir şekilde tasvir ediliyor.
Kitapta kilisenin zangoçu Quosimodonun çingene kızı Esmeraldaya olan aşkı kitabın diğer konusuydu.Bu kısımda etkileyici gelmedi bana.
Matbaanın Fransa’ya gelmesiyle el yazmalarının yok olmaya başlaması,Katedrallerin gotik mimariyle bezenmiş heykelller yerine dümdüz dini yapıların inşa edilmesine dikkat çekerek mimarinin insan üzerinde ki etkisine değinmesi hoşuma giden kısımlarıydı.Cadıcılık,büyücülük ve karşıt kavramlarını birlikte aktarması bize çağın gelişimi ve değişimi hakkında bilgi veriyor.
Kitapta çok fazla isim olması karışıklığa sebep oluyor.
Çok büyük hevesle başladığım bu kitap beklentimi asla karşılamadı.Sefilleri yazan bir Victor Hugo değildi sanki.
…insanın kendi bireysel kişiliğiyle değil ama kuşaklar boyunca dalgalanarak yayılan değerleri ve eylemleriyle varlığını sürdürebileceği inancı,kendi faniliği yüzünden kaygı duyan herkes için güçlü bir teselli olabilir.
Her çağ ölümle baş etmede kendi yöntemlerini geliştirir.Pek çok eski kültür-örneğin kadim Mısır-açıkça ölümün inkarı ve ölümden sonraki hayat vaadinin etrafında düzenlenmiştir.
Ölümden sonra hayat fikriyle kendimi teselli edemiyorum,çünkü ister hoş olsun isterse nahoş,sonu olmayan varoluş fikri benim için sonlu varoluş fikrinden çok daha ürkütücü.
Çoğu insanı ölüm konusunda dehşete düşüren şey geleceğin kaybı değil,geçmişin kaybıdır.Aslında unutma davranışı hayatın içinde her zaman var olan bir ölüm biçimidir.
On beşinci yüzyıla kadar mimarlık insanlığın başlıca kayıt defteri olmuştur;bu zaman diliminde dünyada az çok karmaşık olup da yapı şeklinde somutlaşmayan hiçbir düşünce ortaya çıkmamıştır;her halk düşüncesi,tıpkı her dini yasa gibi,kendi anıtlarını yaratmıştır ve nihayet insan türünün taşa yazmadığı hiçbir önemli düşüncesi olmamıştır .Peki neden?Her düşünce ,dini olsun felsefi olsun,kendini sürdürmekte yarar görür de ondan;bir nesli hareketlendirmiş olan fikir,başka nesilleri de etkilemek ve iz bırakmak ister de ondan…