“Onun için Kahire'den, Bağdat'tan, İsfahan'dan, kimileyin de Roma’dan, Venedik ve Barselona'dan az bulunur kitaplar getirtildi. Ebu Hamr, Müslüman ülkelerde eskiye oranla daha az kitap yazıldığından, yazılanların da çoğunun eski kitapların yinelemesi ya da özeti olduğundan yakınırdı. Büyükbaban onun bu düşüncesine katılırdı. Acı acı, İslam’ın ilk yüzyılında felsefe, matematik, astronomi ve hekimlik dallarında çıkan kitapların sayısız olduğunu söylerdi.”
Yazarın dili hiç benlik değil. Karakterlere de uyuz oldum (bu yönden baya başarılı aslında :D) aslında hikaye güzel ama işte işleyişi bana hitap etmedi. Çeviren belki Türkçeleştirirken biraz daha kendi yorumunu katarak dili sadeleştirse daha iyi olur muydu? Böyle yapmak da ne kadar iyidir? Bilemiyorum, sadece bir fikir.
Elbette sağlam bir kümes yapmak bayağı bir saray yapmaktan yeğdir ve iyi yapsalar ya da kötü yapsalar yaptıkları şey insanı ne daha rahatlatır, ne de rahatını kaçırır.
Sanki kimilerinin saray yapmak için düzgün, güzel tahtaları var, kimileri de kümesten başka bir yere kullanılmayacak kaba keresteden başkasını bulamıyorlar.
Ben Tanrı’nın sevdiği kullarındanım, çünkü kimi severse onu cezalandırır Tanrı. Ama sevgisini göstermek için de bazen çok garip işler yapmıyorsa kör olayım, öyle görünüyor yani.