"Bu sahiplenme hırsı neydi? Toprağı, insanı, varlığı bunca sahiplenmek için savaş neydi? Toprak herkese yeterdi ama sahiplenmek isteyenler işi bozuyordu. Şu dünyada her millet, her insan bu yüzden hayatını savaşarak kazanmak zorunda kalıyordu. "
"Kamber Can," dedi, "karıncalar yuvalarını terk ediyor biliyor musun?"
"Neden Aka Hasan?"
"Yarın olacakları görmemek için, yarın atların ayakları altında ezilmemek için, yarın hala bir karınca olabilmek için."
Doğan her şey gibi sevgi de belli bir ömrü yaşayıp tamamlıyor ve sonunda yok oluyordu. Babaydar'ın "İnsanın hamurunun sevgiden yaratılmış olduğunu" söylediği zaman ne demek istediğini artık biliyorum. İnsan sevgi ile yaşar, sevgisiz ölürdü. Sevgi bir cennet, sevgisizlik de cehennem sayılırdı. Sevgisiz yaşayanların ölülerden farkı kalmıyordu çünkü.
aynı dili konuşmuyoruz ki anlatayım ona
korkunç kederimin sırrını
şüphe yok ki kimse benim yaptığım gibi
acısına maya etmemiştir kendini
ruhumdaki kederin sahibi, benim.
bir çare yok buna
zincire vurulmuşum inliyorum
bir bağım yok zincirin halkasıyla
"Umarım Catherine'ciğim, evimiz Northanger kadar ihtişamlı olmadığı için canın sıkkın değildir. Bu, ziyaretini gerçek bir musibete döndürmüş olur. Nerede olursan ol daima memnun olmalısın ama bilhassa kendi evinde çünkü orası en çok vaktini geçireceğin yerdir. "
"Hiçbir irademiz olmadan zamanın birinde, rastgele bir ülkede, bilinçle seçmediğimiz bir ailede, tesadüfen denk geldiğimiz bir kültür çerçevesine, şansın belirlediği bir gelir düzeyine, müdahale edemediğimiz bir toplumsal ilişkiler ağına doğarız."
"İnsan bazen birini kıskanabilir, başka birinin sahip olduğu şeye, sahip olmayabilir... Kendini anlarsın zamanla. Seni rahatsız eden duygularla mücadele etmeye başladığın yer, büyümeye başladığın yerdir, sakın unutma."
"Korkunç bir talihsizlikti. Çünkü Septimus insanların acımasızlığına, birbirlerini böyle perişan etmelerine ağlamıştı. Düşene, demişti, bir tekme de insanlar vuruyor."
"İnsanların görmeye katlanamadıkları sevimsiz bedenine verilen ceza gurur kırıcıydı. Saçına nasıl bir biçim verirse versin alnı yumurtaya benziyordu, çıplak ve beyazdı. Ne giyse yakışmıyordu. Ne alırsa alsın. Ve bir kadın için bunun anlamı karşı cinsten biriyle asla tanışamamaktı elbette. Hiç kimsenin gözbebeği olamayacaktı. Son zamanlarda, yaşama amacının Elizabeth'i saymazsa, sadece yemek yemek olduğunu düşünür olmuştu; küçük keyifleri bir de: akşam yemeği; çayı; geceleri kullandığı sıcak su torbası. Ama savaşmalıydı insan; galip gelmeliydi; Tanrı'ya inanmalıydı. Mr. Whittaker onun bir amaç uğruna var olduğunu söylemişti. Ama çekilen acıları kimse bilmiyordu! Eliyle çarmıhı işaret ederek, Tanrı bilir, demişti Mr. Whittaker.
Ama neden acı çeksindi ki? İnsan bilgiye acı çekerek ulaşır, demişti Mr. Whittaker."