Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

M.Furkan Beginoğlu

"Ey siz, aşk yolundan geçenler, durun ve bakın, var mı bir dert derdim gibi ağır? Tek ricam şu, sabırla dinleyin beni düşünün sonra; ben miyim her azabın sığınak ve anahtarı? Az buçuk iyiliğim değil benim, onun kendi soyluluğu sunduysa bu hayatı bana, aşk öyle hoş ve tatlı ki; duyardım, derlerdi arkamdan sık sık, "Tanrım, hangi değim yeğni kılar bu adamın yüreğini?"
Reklam
Burada imkansız olan tek şey, imkansızın kendisi benim güzel Alegram Kalbim ellerinizde...
Hani biz seninle bir denizin iki kıyısı gibi birdik ama kıyılarımız buluşamadı bile be gülüm. Ben sana ulaşayım derken, sen soluğumu aldın be Evren. Hazreti Yusuf'un duası aklıma geliyor, sürekli okuyorum ve Evren'e gönderiyorum. Elimden başka ne gelir ki, ne gönderebilirim ki başka. Rabbim, kuyunun karanlığında beni yalnız bırakmayan, karanlığın ve derinliğin korkusunu bir anda aydınlığa, ümitsizliğimi bir anda muştuya çeviren Rabbim, hâlâ koruman altında değil miyim, suç mu yazdın yoksa alnımdaki yazıya?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Oysa Maze; olmayan, üzeri örtülmüş, gömülmüş duygularını açığa çıkartmıştı. Çaresizdi Maze'yi görmek istiyordu...
Sayfa 219Kitabı okudu
Reklam
Buraya damat adayı olarak geldiği günü de hatırladı Enver Bey. Reddedildiği günü. Acı acı gülümsedi. Kader ona ne ilginç bir yol çizmişti. Şimdi aynı sarayın, onu reddeden sarayın sahibi gibiydi. O gün onu reddeden saray sahibinin bugün hiçbir değeri kalmamıştı. Karar verilse de Naciye Sultan'ın resmi Enver Bey'e ulaşmamıştı. Böyle bir adet yoktu. O, nişanlanacağı kızı yalnızca validesinin tariflerinden tanıyordu. Hayrettir ki Enver Bey görmediği Naciye Sultan'a büyük bir aşkla ve tutkuyla bağlanacak, bu aşk hiç tükenmeyecekti. Enver Bey değerliydi. Çünkü kazanmıştı.
Bir destan yazılınca, yeni bir ruh kazanır okuyanlar. O gün yaşananlar, yeni bir ruhun doğduğunun öncü ayak sesleriydi. Bir kararlılığın, direncin ve inancın yansımalarıydı. Düşman aralıksız sürdürdüğü bombardıman ile belki kayaları yerinden oynatmıştı ama Türk'ün iman gücünden en küçük bir parça koparıp atamamış, direnme gücünü eksiltememişti. Bu inanç yayılacak, direnç artacaktı. Mehmet Çavuş'un orada yaptıkları ise bir kıvılcım ateşlemişti. Bu kıvılcım artık büyük bir alev topuydu ve yakmak için bekliyordu.
"Bombardıman başladığında, gülleler yakına düşmeyince kişiye eğlence olur belki. Ama bombalar yakına düşmeye başladıkça, yanında yörende yoldaşlarının şehit olduğunu gördükçe gerçeği anlarsın. Savaş çok kötüdür, çok kötü." Savaş kötüdür ama savaşmak gerekli olunca bunu söylemenin bir anlamı yoktur.
Cevat Paşa, o gün boğaz tabyaları içinde en fazla iş gören Rumeli Mecidiyesi'ne ulaşmak için motora atlamış, karşıya geçmişti. İçten içe görevini başarmanın mutluluğu vardı. Gülmek, kahkahalar atmak istiyordu. Bugün bayramdı onun için. Ancak karşıya geçtiğinde gördükleri... Tabya feci haldeydi. Yıkıntılar arasında dolaşıyordu Cevat Paşa. Bir erin ağacın altında yatmakta olduğunu gördü. Yanına gitti. "Neyin var evladım" İki gözü de kör olmuş asker, sesi duyunca fırladı ve esas duruşa geçti. O an anladı paşa. "Gözlerine bir şey mi oldu evladım. Görmüyor musun?" Çok üzgündü. Hele aldığı cevap. "Üzülmeyin kumandanım. Ben göreceğimi gördüm!" Cevat Paşa ağlıyordu. Koca adam gözyaşlarına engel olamamıştı. Buna aldırmıyordu da...
Sırası gelen bohçasını açıyor, içinden çıkanları yazdırarak teslim ediyordu. Genellikle bir takım çamaşır, bir çift çorap ve kullanılmış da olsa çarık çıkıyordu bohçalardan. Birkaç tane, tek tük fişeği kalmış av tüfeği, mermisi olmayan dört el yapımı tabanca, çivi, tel, kurutulmuş koyun derileri, velhasıl ne buldularsa getirmişti kadınlar. Şerife'ye sıra geldiğinde, sırtına sardığı bebesiyle masaya yaklaştı. Onun bohçasından iki takım çamaşır, dört çift yün çorap ve hiç giyilmemiş bir çift kara çarıkla bir çift dede burnu denilen ön kısmı yukarı kalkık çarık çıkmıştı. Yeni çarıkları gören Reis Bey dikkatlice süzdü Şerife'yi, "Bunlar hiç giyilmemiş, bayramlıkların mıydı bacım?" diye sordu. "Bayramlıklarım var ağabey, bunlar erkekler içindir. Erim kendine yapmıştı da." "Erin mi yaptı?" diye hayretle içinde sordu Reis Bey. "Evet, elinden gelir böyle şeyler. Bir ayağı olmadığı hâlde niye çift olarak yapar bir türlü anlamam!" dedi Şerife. Reis Bey'in hayreti daha da artmıştı. Herkes bu konuşmayı dinliyordu. "Tek ayağı neden yok?" diye sordu Reis. “Çanakkale gazisidir, bir bacağını ve bir gözünü orada kaybetti." Reis kurşun yemiş gibi irkildi. Gözleri doldu. "Nerede şimdi bu yiğit gazi?" "Evde ağabey, kağnıyı tamir etmekte!"
Reklam
Bu hayalle dalga dalga kabarıyorum, yere göğe sığmaz oluyor içim. Mehmet Ali, sevdiğim, meğer en zoru şu günler de hep dönebileceğini düşünerek beklemekmiş!
Ağlayamıyorum ki... Bir şeyler söylememi istiyor,ona cevap vermeden mutfağa geçip bol bol su içtim. Senden beklediği tesellidir, kendi üzüntünü unutup,onu avutmaya çalışacaksın, oyuna devam İlay, bu kez sevdiğin için rol yapacaksın,çaresi yok!
Ey toprak daha artık kaç kişiyi alacan bilki artık ben ölmeyi sevdim.
"Sen çiçek değilsin ki! Kimse ezemez seni İlay,hiç kimse,sen insansın uşağım, insan! Eğer bunu bilirsen kimse ezemez seni.."
73 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.