Hayatım, başından beri muazzam bir şeyi bulmanın cereyanı içinde akıyordu.Şu veya bu miskin vesilenin hassasiyeti içinde birini arıyordum.
BİRİNİ...
O,kim mi?
Allah'ın Sevgilisi...
Sonsuzluk ikliminin batmayan güneşi ve ebedîlik sarayının paslanmaz tâcı...
Tek dava O'nu bulmakta,bulduracak olanı bulmaktaydı.Binbir istikamette seke seke, sağa sola büküle büküle,renkten renge bulana bulana, hiçbir şeyden habersiz ve insandaki meccani emniyet ve bedahet saadeti karşısında şaşkın,hep o BİR etrafında helezonlar çizen bir hayat...
Benim hayatım budur!
"Çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşmadığı her şeyi reddettin.İşte beni teselli eden de budur.Bir şimşek gibi yaşadın sen.Bir defa çaktın ve söndün.Şimşeği çaktıran göktür.Ve gök ebedîdir.İşte budur beni teselli eden.Bir başka tesellim daha var:İnsandaki çocuk vicdanı,tohumdaki öz gibidir.Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez.Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça,hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır...
Sana,senin sözlerini tekrarlayarak veda ediyorum:"Merhaba Beyaz Gemi,ben geldim!"
Gözlerini hiç kapamıyordu yüzerken.Balıklar da gözleri açık yüzerdi çünkü.Onlara imreniyor,bir balık olup akıntı boyunca ya uzaklara kadar yüzmeyi hayal ediyordu.
İnsanın gözü yalnızca kederi ve acıyı görür de mutluluğu fark etmez bile.Oysa bir an için düşünürsek,mutluluktan da yeterince payımızı aldığımızı görürüz.