O ayrılışa ne kadar üzüldüğümü sorarsan:
Baharın sonunda yaprakların düşmesi gibi bir şey bu,
Düğümler içinde dolanıp bükülerek.
Konuşmanın ne faydası var, konuşmanın sonu yok,
Yürekteki şeylerin sonu yok.
Mücevherli basamaklar şimdiden çiğle epey ağarmış,
Öylesine geç ki, tül çoraplarıma işlemiş çiğ,
Billûr perdeyi de indiriyorum ,
Ayı da gözlüyorum duru güz arkasında.
Put yüzlüm! Harap olan gönlüm senin makamındır. Bilmezlenme; sen de birkaç taş ile mâmurlaşmasına yardımcı ol.
Gönlüm! Aşkın zor bir iş olduğunu işitmedin mi? Kim dedi sana böyle zor bir işe giriş diye?
Sudaki selviyi, selvi görüntüsü sanmayın. Bahçıvan benim salınan selvi boylumu görünce, kendi selvisini söküp suya atmıştır.
Yerdeki ışığı Güneş ışığı sanmayın. Feleğin dönüşü, Ay gibi parlak yüzlü sevgilimi görünce Güneşi yere çalmıştır.
Yay kaşlım! Rakibimi o yan bakışlarınla nasiplendirme; bakma ona. Bakış oklarını taşa atıyorsun sen. Zarar görür okların; o temrenler sana gerekmiyor mu?
Canımı yakıp da âhlarımdan çıkan yıldırımlarla dünyayı yakarım deme.
Gökyüzüne benzeyen sevgilim! Sana parlak güneş, o parlak yüz gerekmiyor mu?
Darmadağın olmuş yaralı gönlümün her parçası senin sokağında duran köpeklere fedadır.
Kendimi can ile gönül kaygısını çekmekten kurtardım.
Canımı cânâneye, gönlümü onu alan sevgiliye fedâ ettim.