Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

141 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
DİRENİŞİ ÖĞÜTLEYEN HİKÂYELER
Sırça Köşk, bir dönemin yasaklı kitaplarından. Okumadan önce neden yasaklı olduğunu tahmin etsek de okuduktan sonra gerçekler neden yasaklanır ki diye düşündürüyor. Bu kadar mı sevmiyoruz gerçeğin anlatılmasını? Bu kadar rahatsız eden ne? Gerçekle yüzleşememek niye? İfade etmeyince, anlatmayınca geçip gidecek mi öylece? Sabahattin Ali, hikâyelerinde insanı anlatmış, insan eliyle oluşturulan dogmatik düzeni. Hepsi içimizden, hepsi biziz. Açık, net bir dille yazılmış hikâyelerdeki betimlemelerle toplumun resmini çiziyor usta yazar. Ne diyelim, ellerine sağlık Sabahattin Ali, bilemedik ellerinin değerini.. Sırça Köşk, on üç hikâye ve dört masaldan oluşuyor. Kitap adını en sondaki “Sırça Köşk” masalından alıyor. İktidarlaşma eleştirisi olarak ele alabileceğimiz bu hikâye hiçbir kurumun kalıcı olmadığını gösteriyor. Liyakatın olmadığı yerde tek bir kıvılcımın nelere mâl olabileceğini gözler önüne seriyor. Halkın kendi eliyle inşa ettiği düzeni, yozlaşma başladığı anda pek tabii yine kendi eliyle yok edebileceğinin net bir ifadesi oluyor bu sembolik hikâye. Kitabın kimleri, neden rahatsız ettiğini anlamak böylece kolaylaşıyor. *** “Portakal” hikâyesi, bu kadar kolay mı insanın ekmeğiyle oynamak, diye sorgulatıyor. Burnunuza acı bir portakal kokusu geliyor. Acılığını çaresizlikten alıyor. *** “Beyaz Bir Gemi” hikâyesinin duygusu “umut”. Gözümüzün önündeki şeyi olduğu gibi değil, olmasını istediğimiz gibi algılarız. Aşırı bekleme hâli umudu besler de besler. Sonrasında gördüğümüz şey artık herkesin gördüğü şey değildir. O şey, kendi varlığından bağımsız olarak kişinin hayal dünyasında, algılayışında bambaşka bir şekle bürünmüştür artık. Umut onu o hâle getirmiştir. *** “Katil Osman” toplumsal dayatmaların, etiketlemelerin insanı o şekle girmeye mecbur bırakmasının hikâyesi. Diğer ismiyle “kendini gerçekleştiren kehanet” nasıl olurun ifadesi. *** “Cıgara” sıradan insanın sıradan yaşantısını ufak bir tebessümle okutturuyor. Aşinalığın tebessümü.. *** “Millet Yutmuyor”da el ayak altına düşen sanatın artık sanat olmadığını ayırt eden kişilerin varlığına seviniyoruz. Giderek artacakken bu sayı ne oldu da azaldı günümüzde, düşündürüyor. *** “Bahtiyar Köpek” “Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu?” sorusuna sarkastik bir yorumda bulunuyor yazar. Bahtiyar Köpek öyle koşullarda yaşayan ve bu koşullara öyle alışmış, huzur dolu, kaygısız bir köpektir ki.. Bunu görüyoruz, görmez miyiz hiç, der anlatıcı. Ne mutlu, hayvanları çok severim, der ve ekler: “Hele cümle âlem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!” *** “Çilli”. Kadın sorunu. Kadınların bir eşyaymışçasına sahip olunduğu, hırpalanıp yok sayıldığı toplum yapısını görüp Nigar’ın çillerine bakmaya utanıyoruz. *** “Dekolman”. Kitaptaki hikâyeler arasında sonunu en beğendiğim hikâye diyebilirim. Hikâye ırkçı, sığ, ayrıştırmacı tutumların, kendilerini toplumun en iyi tabakası olarak gören kişileri nasıl gülünç bir hâle düşürdüğünü çok başarılı bir şekilde gözler önüne seriyor. *** “Hakkımızı Yedirmeyiz”. Hacı, hoca kesiminin kurnazlıklarını, görünenin ardındaki görünmeyeni ama aslında toplumun ‘normalini’ anlatıyor. *** “Cankurtaran”. Yoksulluğun, fakirliğin, muhtaçlığın acısını derinden yaşatıyor. İnsanlara iyilik etmenin önüne geçildiği yerlerde çıkarcıların, hissizlerin eline düşer insan. Düşer de bir daha kurtulamaz. *** “Çirkince”. Bir zamanlar insanı kendine çeken doğanın, tarihin tahribatı.. İnsan eliyle, bilinçli olarak mahvedilen kentler, köyler.. Bir zamanlar muazzam güzelliğine rağmen aldığı “Çirkince” ismiyle karşımıza çıkan o hayran olunası köyün, yağmalanıp talan edildikten sonra “Şirince” adını alması tezatların tezadı. Neyse ki günümüzde hakkının teslim edilmesiyle içimizi ferahlatan Şirince’mize şükrettiriyor bu hikâye. *** “Kurtla Kuzu”. Utancın, gururun hikâyesi. En içimizden, en toplumsal-siyasi kokuşmuşluğumuzu anlatan hikâye. Günümüzden pek de farklı olmayan, gazetecilerin yaşadığı can sıkıcı muamaleler.. Bunun için geçmişten mi utanmalı, günümüzden mi? Her ikisinden de elbette. İfade özgürlüğünün, gazetecilik refleksiyle söylenen doğru sözlerin, gerçek haberciliğin kaçınılmaz sonu: işkenceler, baskılar. Kısacası her şeyiyle kokuşmuş bir düzenin hikayesi. *** Sondaki dört masalın okurken verdiği tat ise yazarın şiir ve düz yazıdaki başarısının ortaklaşmasından geliyor. Masallardaki alegorik anlatımla günümüze işaret ediyor yazarımız. *** Hikâyeleri okurken oradan oraya sürükleniyoruz. Neresinden tutsak elimizde kalacak bu düzen. Ama yine de “Korkma!” diyor Sabahattin Ali. Korkma sormaktan, sorgulamaktan; değişmekten, değiştirmekten. En fazla ne olabilir ki?
Sırça Köşk
Sırça KöşkSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 202056,4bin okunma
··
3 artı 1'leme
·
11,7bin görüntüleme
Cüneyt Aldemir okurunun profil resmi
Sırça Köşk'ü okuduktan sonra aldığım keyif üzerine böyle değerli bir analiz ile eksik kalan bazı şeyler tamamlanmış oldu bende. Gerçekten çok güzel bir özet .
Gülden Gören okurunun profil resmi
Ne mutlu bana, çok teşekkürler.
Meltem okurunun profil resmi
Ellerinize Sağlık çok güzel yazmışsınız
Gülden Gören okurunun profil resmi
Çok teşekkür ediyorum💫
morbidangell okurunun profil resmi
Okuduğum en iyi yorumlardandi
Gülden Gören okurunun profil resmi
Çok teşekkürler✨
Bu yorum görüntülenemiyor
Elif Mert okurunun profil resmi
Harika bir değerlendirme olmuş, kalemine sağlık.
Gülden Gören okurunun profil resmi
Çok naziksiniz, teşekkür ediyorum :)
akadir okurunun profil resmi
Harika olmuş 👋
Selim Özcan okurunun profil resmi
Can kurtaran ülke 2000 yıllara kadar böyleydi insanlar hastalarini hastaneden kaçınırir lardi ölülerini bile vermezlerdi
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.