Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Alatlı ile Aydın Despotizmi
Alatlı ile Aydın Despotizmi Dünya yüzünde, muhafazakâr algıyı kemikleşmiş bir daire gibi düşünürsek, bu anlayış yüzünü gelenekçiliğe doğru döndüğünde katılaşacağı ve din dahi görünür üzerinden toplumsal yapıyı acımasızca mahkum etmeye aracı kılınacağı için muhafazakâr algı, statüko halini alır. Çünkü o; halk üzerinde sağ, edip eyleyen, güçlü bir yapıdır. Yaşanan dünyadaki var olan yanlışlıklara karşı çıkan, toplumsal algıda şahit olduğu haksızlıkları, adaletsizlikleri - özellikle özgürlük ve bireysel akıl kapsamında - eleştiren, ‘ben de buradayım’ diyen akıl; sol cenahtır. Uzunca bir süre toplumlarda statükocu yan, yerleşik yapıyı reddeden, toplumu tahlil eden, çok okuyan ve topluma eleştiri getiren birçok akil, soldan çıkmıştır. Sağ yapılanmanın kemikleşme sebebi ise yaratıcı azınlığı ve meşruiyetini kaybetmesi olmuştur. Muhafazakâr kültür, kendinde olanı korumak için yeni ortaya çıkan sorunları istememiş, uyum ve açıklama prosesinde kalmıştır. Bütün dünyada var olan sömürüye, dinin baskın ve dayatmacı bir kimlik olarak insanlar üzerinde kullanılmasına karşı çıkan, sürekli soran ve sorgulayan; bu sebeple çözüm getirmek zorunda hissetmeyen muhalif bir dil olmuştur sol. Çözüm getirmek zorunda hissetmiyorsan, özgürsündür. Fakat, solculuk da kendi içerisinde -birkaç isim hariç - etki- tepki üzerinden kendini algılamaya dönüşüp, statüko haline gelmiştir. Bu anlamda muhafazakârlık ve solculuk, ideoloji oldukları için geçirdikleri evreler bakımından birbirlerine benzerler. Statükocu algıda en çok celp edilecek grup da gençlerdir. İdeolojik algılarda harcanmış gençlik... Yani, hayatın gerçeğini yok sayarak, hisler ve heyecanlar üzerinden gerçekle bağı kopmuş bir gençlik. Muhafazakâr algıda da, sol algıda da vakıanın vehameti aynı ölçüdedir. “İdeolojiler, idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” der Cemil Meriç. Özgür düşünceye vurulan ket ile birlikte insanların (özellikle gençlerin) heyecanlarını akıl ile karıştırdıklarına, her -izm’in kendi algısı oranında, bağlılarını uslamlamaya yönlendirdiklerine işaret eder. Solcu devrimcilerin yaşadığı bu gerçekliği, edebiyat üzerinden kaleme döken biri çıkar: Latife Tekin. Tekin’in ‘Gece Dersleri‘ isimli kitabı sol çevrelerde büyük infial uyandırır. Gece Dersleri’nin yazarı, kitaptaki ana karakteri (Gülfidan), annesi üzerinden tanımlar. Kaybolan, şahsiyeti bozulan, solculuk üzerinden ideolojik algılama ile perişan olan bir neslin prototipi olan Gülfidan; annesinin yaşayan dili üzerinden, anne – kadın - mutlu olmak –ağlamak - kahkaha atmak… üzerinden hayatın içindeki doğal dili, ritmi fark eder. Motorize eden, robot haline getiren ideolojik algıların, gerçeğe uzaklığını görür Gülfidan. Gece Dersleri’nin yayımlanması ile sol cenahın yaşadığı sarsıntı henüz etkisinin tazeliğini korurken, yazar Yalçın Küçük kitaba bir reddiye yazar. Küçük’ün paragraf vererek yerdiği risaleye, Alev Alatlı bir reddiye yazar. Yine, paragraf paragraf giderek… Aydın Despotizmi, Yalçın Küçük’ün, Gece Dersleri romanı üzerinden Türkiye’deki sol kültüre, dünyadaki sol’un ideolojik, robotlaşmış, insanı insan olmaktan çıkaran zihniyetine eleştiriler getiren Latife Tekin’e getirmiş olduğu reddiyeyi, sayfa sayfa lağveden bir eleştiri kitabıdır. “İstibdadın sadece belirli ve bilinen kurumların tekelinde olmadığına, Türk düşünce hayatında muhtelif köşe başlarında yerleşik aydınların ‘yeni’ye geçit vermeyen tekellerini ısrarla korumak gayreti içinde olduklarına, bu tutumun özgür düşünce filizlerinin hoyratça koparılması ile sonuçlandığına, gençlerin üzerinde neredeyse sınıfsal nitelikli bir baskı yarattığına inanıyor, Türk düşünce yaşamını ve edebiyatını vesayetleri altında tutmaya çalışan bütün müstebitlere karşı çıkılması gerektiğini savunuyorum” der Alev Alatlı. Kitabın yazıldığı dönemdeki tespitinde, dönemin aydınlarının sınıfsal baskı oluşturarak yeni fikirlere karşı durduklarını söyler. Bir çeşit klik, istibdat oluştuğunu ve bunun bizzat aydınların eliyle yapıldığını ifade eder. Türkiye’de klikler vardır. Bu klikler, aşağı yukarı bütün kurumlarda yuvalanmıştır: edebiyatta, sanatta, yargıda ve bürokraside. Tek başına baktığınız zaman marjinal ama bir araya gelince kapışan gruplar. Türkiye’de eleştirmen mekanizması işlemci sıkıntısı yaşamaktadır. Sebebi, edebiyatı iyi bilen ve eleştirmenliği meslek edinmiş eleştirmenlerin yetişmemiş olmasıdır. Birtakım klikler birbirlerini belli mekanlarda ağırlar, sohbetler uzar ve eleştiri(!) mekanizması devreye girer. Her kim o ortamlarda sıkça bulunup, kendini şirin göstermeyi başarmışsa ‘görülmeye değer’ bulunup yayın ortamına tanıttırılır. Türkiye’deki eleştiri tarzı genel itibariyle böyle işlemektedir. Gece Dersleri’nin yazarı, “aydın” sayılan bir isim ( Yalçın Küçük ) tarafından “yeni ve eylülist” saptamasıyla “klik vurgunu”na maruz kalır. Yalçın Küçük, elinde baltası olduğunu söyleyen bir “aydın” olarak, diğer elinde tuttuğu “yanlış” ile birlikte “obscurantizm”e düşmektedir. Yani insanların bilmediği kelimeleri kullanarak kavram ve meseleleri muğlaklaştırmakta ve kendi için “yanlış konumlanmış” bir güven oluşturma çabasına girmektedir. “Aslında Gece Dersi’nin yazılışında belli bir İslamik çeşni görmemek mümkün değil; yer yer bir vaaz, yer yer mevlit ya da Kur’an’ın sureleri izlenimini veriyor. Böyle tek sayfalık paragraflarla yazılışını Kur’an’ın sureler biçiminde yazılmasına öykünme olarak yorumlamak, çok ters gelmiyor!” diyen Küçük, Latife Tekin’in müslüman camiaya göz kırptığını ima eder. Tekin’in böyle bir iması elbette yoktur. Zira Gece Dersleri, sol hareketin tapınan havasına nazire olarak geliştirilmiştir. Bununla birlikte Yalçın Küçük, muhafazakâr yapılanmanın dünyayı tanımlama gücünün ve Türkiye’deki sesinin yükseldiğini fark etmiştir. Globalizm, kapitalizm, Ortadoğu’yu perspektif olarak anlama, muhafazakâr yapının ivmesini görünür kılmaktadır. Aydın Despotizmi, bir çeşit tekelleşme ya da istibdattır. Aynı despotizm, toplumu hakikatten yoksun bırakmakta, bir paçozluğa sürüklemektedir. Bu durum, hakikatin, öksüz ve yetim kalmasına sebebiyet vermektedir. Kliklerin kendi doğruları olduğu için, kimse gerçeğin gözünün içine bakamaz hale gelir; çocuksu, ergen ve işine geldiğini görmek isteyen bir toplum oluşur. Halbuki gerçek bir aydın, insanın yeryüzündeki serüvenini izleyebilecek donanıma sahip olan kişi demektir. Bu, hem mizaç hem de bir bilgi birikimidir. Aydın, asgari durumda, birkaç dil bilmeyi gerektirir. Derdi olan, gözyaşı döken aydının dünyasında öteki yoktur. Bütün acıları duyan vicdan vardır. Hayat; düşünenler için, idrak basamaklarını tırmananlar için sürekli duyarlılık yolculuğudur. Her şeye ve her yere duyarlılık… O, insandan insanlığa, insanlıktan insana gidip gelir, kosmosta dolaşır durur sürekli. Ötekileştirme değildir çabası; hayatı alışkanlığa, reflekslere indirgememek için ötekini arar, bulur, konuşur, dinler. “Aydın’a düşen görev; aklı, ahlakı, adalet ve adabı korumak ve kollamaktır.” Aydın Despotizmi Alev Alatlı Türkçe · Everest Yayınları · Haziran 2013 · 70 sayfa Ağrı Okuma Grubu
Aydın Despotizmi
Aydın DespotizmiAlev Alatlı · Everest Yayınları · 201379 okunma
·
196 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.