Bir ömre kaç hayat sığdırabilir insan?Nazım Hikmet’i azıcık da olsa anlayacak kudrette gibiyim de anlatacak kudrette değilim. Olamadım olamıyorum ! Şairler şiirlerini bazen şiir yazmış olmak için yazmış olsa ne kadar kolay olurdu. Saçma sapan oldu değil mi temennim? Hani diyorum , sadece okusam , meraklanıp detayına inmesem , ne kadar kolay. Ruhun dinlensin, beynin canlansın, acıların depreşsin. Olmadık seslerin , görüntülerin hayallerinde peşlerinden koş , hayatı şen şakrak kahkahalar ile karşılayacağım özgüvenin yerle bir olsun.
Nedir şiir? Binlerce izah edilebilir tarifi, bir melodinin güftesi, ölümün ağıdı, kahramanlık destanı, ayrılıkların tesellisi, isyanı, vuslatın heyecanı, uzar gider herkesin kendince anladığı duygusu.
Bence şiirin tarifini en güzel verenlerden birisidir Ülkü Tamer. Ne de güzel izah etmiş;
''Şiir ölümün gölgesidir, yaşamanın örtüsü.
Çocuğun savunmasıdır şiir.
Şiir kumsalın eleğidir, kayanın tortusu.
Mermerin sunduğu damardır şiir.
Şiir uykusuzluğun şiltesidir, uykunun haritası.
Balkonun uyanışıdır şiir.
Şiir ateşin habercisidir, yangının kundakçısı.
Yanardağın üstündeki kuştur şiir.''
Hafif bir girizgahtan sonra gelelim Memleketimden İnsan Manzaralarına.. Okuduklarımdan yaşadıklarıma uyarladıklarıma. Benim için kitap okumanın en zevkli kısmı muhakkak kendimi dahil edebildiğim satırlar, kendimde bulduğum benzerlikler, hatıralar hayaller diyelim ve başlayalım benim insan manzaralarıma…
"İşsiz kalırsam" diye düşündü 22 yaşında,
"İşsiz kalırsam" diye düşündü 23 yaşında,
"Işsiz kalırsam" diye düşündü 24 yaşında,
Ve zaman zaman işsiz kalarak
"İşsiz kalırsam "diye düşündü 50 yaşına kadar.
(...)
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir."
80 li yılların sonu eee işsiz kalmak pek bir ayıp bizim sülalede , kadını erkeği okuyacak eli ekmek tutacak, kimseye muhtaç değil yük olmayacak. Şartlar mı öyle gerekti, aslında şartları hiç zorlamadan kolay yolu mu seçtim ki diye artık sorgulamadığım, Nazım’ın işsiz kalırsam satırlarındaki 23 yaşından daha once eğitim için gittiğim Trabzon polis okulu seneleri. 500 erkek 50 bayan öğrencinin bulunduğu, her bayan başına 10 erkek talibin denk geldiği, meslekte omuz omuza çalışarak aynı şartlarda maaş almanın adil olduğu öğretilirken ama ne ilginçtir ki haremlik selamlık eğitimin uygulandığı, kadınların erkeklerin oturma alanlarının ayrı tutulduğu, hafta sonu çarşı iznine kiminle çıktığının kontrol edildiği, ben nereye geldim sorgulaması yapmaya fırsat bulamadığım trajikomik okul yılları ile başladım memleket turuma ve memleketim insan manzarası seyirlerine.
Karadeniz hakikatten çok güzeldi. Okulun insaf edip topluca yaptırdığı gezilerle zevkle gezdiğim Uzungöl’ü, Boztepe’si, Sümela Manastırı, Atatürk Köşkü, her ne kadar adı Maraş olsa da Mecburiyet adıyla daha kolay bilinen caddesi, rus pazarları ve her an kavga edecek potansiyele sahip olduklarını hissettiğim , sürekli oraya ait olamadığını hissettiren buna rağmen hem sinirli hem neşeli
‘’Beraber yaşanır,
Dövüşülür beraber
Ama herkes kendi payına ölür ‘’ dizelerinin timsali karadeniz halkı.
Bir yıl eğitim sonrası
"Dünya nereye gidiyor böyle?
İnsanlar nereye gidiyor?"
Koşturması, bürokrasisi Ankara.. Güzide bir kent, başkent, gözde bir şube ama yine kimyam uymuyor . Oyy amir bir kocam olsun da meslekte sırtım yere gelmesin hevesindeki bayan memurlar, eş, hayat arkadaşı görmezden önce yürüyen ayaklı bankamatik mantığı ile evlenmeye hevesli erkek memurlar . Uğur Mumcu, Aziz Nesin okuyup Ahmet Kaya dinleyenlerin afaroz edildiği, aklınla idrakın ile değil de giyiminle saçınla başınla, konuştuklarınla , karışmayıp sessiz kaldıklarınla ,aslında katılmak için can attığın ama taraf olmak ne haddine, müdahaleci olmak, zor kullanma yetkini anında uygulamak için görev aldığım eylemler sorgular ile dolu yıllar. İlk meslek yıllarım olması, ilk evladımı kucağıma aldığım mutluluğu olsa da sevemedim . Hep soğuk gelmiştir bana. Tuhaf bir koşuşturma, telaş , resmiyet ,
‘’Ama insanlar bir tuhaf
yahut ben bir tuhafım..’’ ın kabulü , sevemedim vesselam işte Ankara’yı..
Sonrası ilk şark Iğdır…
‘’ ve yan yana durdukları halde
herbiri kendi kederiyle yapyalnız.’’
Azerisi, kürdü, şafisi, caferisi, hanifisi, al alması, terörü, dostluğu , seyahat korkusu, birbirine kenetlenmenin saflığı. 90 lı yıllar daha yeni il olmuş , Kars’tan ayrıldığına sadece oraya atanan memurların haberdar olduğu doğunun çukurovası Iğdır. Giderken saçma sapan tembihlerin söylendiği, sanki öleceksin korkusunun aşılanmaya çalışılmasına rağmen bir gün bile ölüm tedirginliği hissetmediğim ,
"Elektrik ampulü gibidir insanın yüreği.
Cereyan alırsa ışık verir,
Cereyansız ampul iyi olsun istediği kadar
ne ışıl ışıl yanar,
ne kendini gösterebilir."
aradan 25 yıldan fazla zaman geçmiş olsa da halen görüştüğüm dostlarımın yaşadığı Iğdır.
2000 li yılların başı ve tekrar batı Eskişehir.
Porsuk’u , Hamamyolu, İsmet İnönü anonsunun yapıldığı tramvayın doktorlar durağı, odunpazarı evleri, çiğböreği. Acısıyla tatlısıyla geçen 13 yılın kenti.
Eeee artık memuriyetin yeniliği yok, bir batı, bir şark palazlı memur havası, yine güzide bir şube pavyonları, kavgaları, gece hayatı küçük İstanbul Eskişehir.
İkinci evladımın doğum yeri, aldanmışlıklarımın , yanılgılarımın , güven sarsıntılarımın depremlere dönüştüğü, Allah’a emanet ettiklerimi artık havale ettiğim
"- Usta,
yine tuhaf şeyler düşünüyorsun"
"- Düşünüyorum evlat.
Geçmiş olsun."
"- Eyvallah usta.
Düşünmek değiştirmez hayatı."
Dizelerinin düşünmekle hiçbir şey öğrenemeyeceğimi öğreten
sorgulamalarımın kenti Eskişehir. Gitmeye fırsatınız oldu mu bilmiyorum ama gitmenizi şiddetle tavsiye edeceğim bir ildir Eskişehir. İlden ziyade koskocaman bir kampüs, bir kültür merkezi içinde hissetmenizi sağlayacak medeniyet, konfor ve standartlarınıza göre yaşam alanı seçebileceğiniz , kendinizden, kendi şehrinizden muhakkak bir hemşehri bulabileceğiniz içimde tek ah vahı kalan il.
13 yıl sonrası gönüllü ikinci şark ve Tunceli..
"Hükümetsiniz, beyim,
hükümet zarara sokar mı kendi kendini?"
Ne güzel yazmış Nazım tam da Tunceli’yi hatırlatırcasına bana. Senelerce bir çok ilde görev yaptım. Bu kadar özgüvenli, bu kadar muhalefet, bu kadar hakkını aramaktan çekinmeyen, kadına dünyanın hiç bir yerinde rastlayamacağınız kadar değer verilen ve hakikatten okumayı yaşam biçimi seçmiş başka bir topluma rastlamadım.
‘’Ölmeyi isteyecek kadar çıldırmak için bugün bu dünyada öyle çok sebep var ki.
İnsanları öyle kolay yeniyorlar ki, sahanlıkta kapının aralık kalışını, sadece bir kazayı, aklın kabul etmiyor.’’
Munzur’u, Ovacık gözeleri, yeşilliği, suyu , dutu, kömbesi, alevisi, sünnisi, cemevi, camisi, isteyen Dersim desin ister Tunceli, milyonlarca kez selam olsun …
Geçti mi bir üç yıl daha ...
‘’Canım hiçbir iş görmek istemiyor.
İçimde bir sabırsızlık
bir sıkıntı var.
Bir şeyler bekliyorum
ama bilmiyorum ne olduğunu’’
Hislerimin kenti Yozgat. Kimse alınmasın lütfen şehir olmasını bir türlü mantığımın almadığı, beni tebessüm ettiren tek şeyin https://1000kitap.com/Nordavind 'nun incelemelerinde geçen ince ince hicivlerle tüm düşündüklerimi ifade ettirdiği, siyasi kırk ayak oyunlarının takip edilemeyecek bir hızla döndüğü Yozgat.
Bir yaz boyunca canı çıkarcasına çalışılıp , kışa saklanması lazım denilmesi gerekirken kazanılan paranın birkaç gecede pavyonlarda yenildiği, çalıştığım iki sene boyunca ne havasına, ne insanına , ne sokağına ne suyuna alışamadığım Yozgat.
Tek hatırası, komşumun ‘’kızım kocan yok mu ‘’ diye sorduğunda ‘’rahmetli oldu teyzeciğim’’ demem üzerine , Cuma günü evime gelip kocana bir yasin okuyalım ruhu şad olsun diyerek mevlid okuduğu ( herkes boşandığı eşine kolay kolay yasin okutmaz canına okur , bu detayı es geçmeyelim lütfen) andır.
O kadar alışamadım ki emekli olmamı sağlayacak kadar meslekten uzaklaştıran ,
‘’Söyleyecek ne kadar güzel sözlerim vardı insanlara,
bana hiçbirini söyletmediler.’’
Sükutunu sağlayan Yozgat..
Bir çok şehir , binlerce insan , bir çok anlatmak istediklerim , çok çok daha fazlasını gizlediklerim ,
Yaşayamadığım hayatların hesabını sorgulayamadan yaşadıklarımı sindirmeye çalıştığım koskocaman yürekli bir şiir kitabı.
Ne diyor Nazım;
‘’ Kitaba düştüm,
sabahtan akşama kadar okuyorum.
Kitaplar akıllı
kitaplar aptal.
Kitaplar büyük
kitaplar çocuk.’’
Bol okumalı günleriniz olsun…