Adalet Ağaoğlu'nun her birini farklı bir dar zamanda kurguladığı zamana kavramına isyan niteliğinde farklı üç dönemi anlatıldığı tarih kokan ama aynı zamanda şimdiye de ait olan zamana başkaldırı niteliğinde dönem romanlarıdır. Bu romanlarda zamanla bütünleşmiş bir zamansızlık vardır. Zamanda asılı kalan haykırışlar, anlamlı sesizlikler zaman girdabında kaybolmuş ve o girdapta yine kendine rastlamış kişilikler var. Üçleme Aysel'in bir otel odasında ölmeye yatmasıyla başlayıp ardından ölüme yaklaşan birinin "hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti " demesi gibi Aysel'in hayatını flim şeridine asmaya çalışmasıyla oluşan bir üçleme. İlk roman Cumhuriyet ilanından sonraki 1938'lerin çocuk Aysel'inden başlayıp meşrutiyet ve Cumhuriyet arasına sıkışmış bir çocukluğun ve bir ilk gençliğin anlatıldığı onu parçalamış, yaralamış ve dağıtmış onu ölüme yatıran olayların irdelendiği ilk romanı "Ölmeye yatmak" yazar burda kendine ait bir dil yaratmış siz bu romanda bu dile alışıyor ve sürükleniyorsunuz İşte bu dil ikinci roman olan bir düğün gecesinde yine o pervasızlığı ve çekiciliğiyle kendini ortaya koymaya devam ediyor. Bir düğün gecesi Aysel'in otel odasında ölmekten vazgeçip ordan ayrılması ile başlamıyor. Roman Aysel'in abesi İlhan'nın kızı Ayşen ve Tümgeneral Hayrettin 'nin oğlu Ercan'ın Anadolu kulübündeki düğün törenine eşi Ömer ve kardeşi Tezel'in katılması ile başlıyor. Fakat Aysel'in intiharını ve ilk kitabı hatırlatmak adına olsa gerek bu kitap "intihar etmeyeceksek içelim bari" çarpıcı cümlesiyle başlıyor. Burada 1970 darbe sonrası değişik dünya görüşüne sahip kişilerin gelmesiyle oluşturulmuş dramatik bir roman. Romanda bir avuç aydının hem iç dünyalarında hemde gerçek hayatta yaşadıkları parçalanmışlığın, sarsıntıların, anlatıldığı ve aynı zamanda siyaset, iş dünyası ve asker ilişkisini toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyinin, aydın insanların toplumdaki etkinliğinin ve dağınık aile yapısının anlatıldığı bir kitap. Bu kitapta yazar kendine has uslubuyla biraz daha farklı bir teknik kullanmış Üçüncü kitap "Hayır" ise bu iki kitaptanda farklı bir anlatım ve teknik kullanmış hayal ile gerçek ölüm ile yaşam gençlik ile yaşlılık arasında netlikten uzak bir uzak bir askıda bırakmış. İlk iki ciltte anlatılan insanların ve hesaplaşmaların geldiği noktayı ve aynı zamanda kişilerin son durumunu anlatmış. Hayır kitabında Aysel'in hayatına iki kişi daha eşlik ediyor. Yenins ve Layana bu iki karekter hayali sanırım. Yenins umudu ve yarınları temsil ediyor. Çünkü Aysel Yenins ile denizlere açılıyor sisleri geciyor dağlara tırmanıyor. Layana ise karamsarlığı ve umutsuzluğu temsil ediyor. Çünkü Layana kapısını çaldığında ona " yalnız yaşamayı nasıl başarıyorsunuz bana da öğretin ben dayanamıyorum. " diyor. Ve sonra intihar ediyor. Ve sonunda kitap toplumdaki bu çöküşün insanlardaki bu ayrıklaşmanın, kendi olamamanın ki bana görede çok haklı şu çıkarımını yapıyor ve diyor ki Bilinen insanlık tarihinden bu yana insanlar hep özgürlüğün peşinden koştuklarını ve özgürlüğü aradıklarını sandılar. Oysa özgürlük hiç bir zaman tam anlamıyla aranmadı hep belirli sınırlarla çerçevelendi. Uygarlık- ilkellik Kölelik-özgürlük sınırları içinde geliş gidişler yaşandı. Her yıkılan tiranın yerine yeni bir tiran yaratıldı. Çünkü insanoğlu her ne kadar özgür irade ile yaratılmış olsa bile kendi iradesini kullanmakta basiretsiz kaldı. Ölümün sorumluluğunu yüklenen ve buna dayanabilen insan özgür iradenin altından kalkamadı. Kendi hayatının sorumluluğunu başkalarına yüklemek daha kolayına geldi. Yani geçmiş bize yara almış bir dünya bıraktı biz o dünyayı aldığı yaradan parçalayarak geleceğe bırakma gayreti içerisindeyiz. E bu suçu başkasına yıkmak daha kolay değil mi? Kısaca ama pek kısa olmadı... 1938'den 1984'lere kadarki 3 ayrı darbe dönemini anlatan yakın tarih ile ilgili bize fikir verebilecek olağanüstü bir roman Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Hayır...Adalet Ağaoğlu · Everest Yayınları · 20211,027 okunma

·

20 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Welat parlak