Yine bir Duygu Asena kitabı, yine hüzün, yine acı gerçekler. Gazete ve dergi yazılarından birleşmiş denemeleri okurken yazarın kendini tekrarlaması çok fazla gözüme batmaz bu yüzden de çok severim bu tarz kitapları. Mesela Artık Sessizlik bile senin değil. Kitap bizi 40 yıl önce var olan ve varlığını korumaya kararlı bir soruna götürüyor. Günümüzde İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasını üzerine artan kadına şiddete ve kadına cinayetlerine. Bir kadının kadın olarak değer görmemesinde suçlu kim diye düşünecek olursak bana göre herkes. Kendisini ezdiren, ya da karısını ezen erkeğe suçlu sensin demek pek makul değil. Kadınlar sonsuz bir değersizlik döngüsü içerisindeler. Anneler kız çocuklarını abilerinden yada erkek kardeşlerinden düşük bir varlık olarak gösterirler. Çünkü kendi annelerinden bunu görmüştürler. Geçmişin çocukları, geleceğin annesi için de ne yazık ki aynı durum geçerli. 40 yıldır bu döngüde göze batacak bir delik açılmadı. Ve belki 40 yıl boyunca açılamayacak en azından şuan ki hükümet varlığını korumaya devam ettiği sürece. Konuyu siyasete getirmek istemiyorum ama toplumda kadının yeri olması için öncelikle ataerkil yönetim ve ataerkil dinden kurtulması gerekiyor. Umarım birgün her kadın kendi değerinin farkında varır.
Kadınlar vardır, kadınlar anne olarak var olmazlar, kadınlar çiçek olarak da varolmazlar, kadınlar sadece kadın olarak vardırlar.
Bu arada Duygu Asena'yı sevmeyen herkes net ahmaktır ve malum partilidir.