Bir şey tamamen ak, ya da tamamen kara olamaz. Aksini iddaa etmek çoğu zaman için bağnaz bir tutumdur. Bu kitabın yarısında yazara katılıyor olsam da, diğer yarısında yazarın bağnaz bir şekilde yanlışı savunuyor olduğunu düşünüyorum. Öyke ki, kendini haklı gösterebilmek için bir çok noktada kendi ile çelişkiye düşüyor. Bir yazısında halkın dilini esas alıyor, başka bir yazı da halkın dilini hakir görüyor. "OTOBÜS-OTOBOS". Türkçeyi seven, savunan, koruyan kişi öğretmen sözcüğüne karşı hoca kelimesini savunmaz, savunmamalıdır
Ben "Türkçeleşmiş Türkçedir" görüşüne kesinlikle katılıyorum. Ancak "kelime" yerine "sözcük", "hülasa" yerine "özetle" gibi güzel önerilere sırt dönmeyi de çok saçma buluyorum.
Yazar Ermenice'den gelen örnek ve örneğin sözcüklerinin Türkçe olduğunu savunanlara ateş püskürüyorken. Didâr, zibâ gibi arabi, farisi sözcükleri Türkçeden sayıyor. Bu savına dayanak olarak, divan şiirinde bu sözcüklerin kullanıldığını, örnek ve örneğin sözcüklerinin ise geçmişte neşredilen Türkçe eserlerin hiçbirinde yer almadığını savunuyor.
Arapça, farsça "DİL KURALLARI" ile yazılan divan şiirlerini, içerisinde, 2-3 tane türkçe sözcük var diye, Türk şiiri olarak kabul edemem. Türkçe kullanılarak yazılan divan edebiyatına ait çok güzel eserler vardır, asla inkar edilemez. Ancak bir sözcük divan şiirinde geçti diye Türkçeleşmiş olarak savunulamaz.
Nihad Sami Banarlı, Türkçeyi savunduğunu düşünüyor ancak yaptığı şey aslında kendi sevdiği Türkçeyi korumak ve dili bu dar ve karanlık zindana hapsetmek. Bir dil içerisindeki yabancı kelimelere yeni sözcüklerin önerilmesi veya önerilmeye çalışılması dile hiç bir şekilde zarar vermez, veremez. Önerilen sözcüğü Türk diline kabul edecek makam ne TDK, TRT... vb gibi kurumlardır, ne de Nihad Sami Banarlı gibi şahıslardır. Halkın, o sözcüğü benimsemesi, kabul etmesi gerekir. Kabul gören Türkçeye kazandırılmış olur. Kabul görmeyen unutulur gider.
Kitap içerisindeki düşüncelerin ifadesinde ve savunulmasında, genel olarak karşı düşünceyi ötekileştirme, ona karşı algı oluşturma gayreti var. Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir uslup benimsenmiş.
Mesela, yukarıda, divan şiiri ile alakalı belirtmiş olduğum düşüncem nedeniyle, Nihad Sami Banarlı evreninde atasına dedesine düşman nankör bir evlat, bir vatan haini veya dış güçlere hizmet eden bir maşayım. Bu tür çirkin, kutuplaştırıcı ve bölücü ifadeler kitabın bir çok yerinde geçmektedir. Bu düşünce tarzının çok sığ ve aciz olduğu görüşündeyim. Kendisinden başka hiç kimsenin düşünemeyeceğini, en iyi ve en üstün düşüncenin kendisine ait olduğunu savunan bencil, kibirli ve ukala bir düşünce tarzıdır.
Eserin MEB tarafından tavsiye edilmiş olması gerçekten düşündürücüdür.