Derin bir nefes aldıktan sonra iki adım geriye gidipeliyle yüzünü sıvazladı ve tekrar bana döndü. ''Adın ne?''
Kaşlarımı çattım. ''Nasıl?''
''Adın,'' diye tekrar etti. ''Bana adını söyle.''
''Neden bunu-''
''Nil?''
Daha da çatıldı kaşlarım. ''Adımı nereden biliyorsunuz?''
Yutkundum. ''Beni tanıyor musunuz?''
''Siyah Kuğu,'' diye mırıldandı. ''Siyah Kuğu.''
Söylediklerine anlam veremiyordum.
Gözleri gözlerimle buluştuğunda dolu dolu olduğunu fark ettim. ''Kırılmış kanatlar, incinmiş kalpler, kaybolmuş ruhlar...'' diye mırıldanırken sağ gözünden aşağı bir damla yaş düştü.
''Söylesene Siyah Kuğu, sen buradasın diye mi yağmur yağıyor yoksa bulutlar da mı bize ağlıyor?''