1900’lerin başında, İngiltere’de yaşayan dul bir kadın ve
yetişkin kızı uzun ve yorucu bir Güneydoğu Asya tatilinden
dönüş yolunda son durakları olan Manş Denizi kenarındaki
küçük Fransız kenti Trouville’e sabahın erken saatlerinde ulaşmışlardı.
Buradaki bir otelde gün boyunca dinlenip ertesi gün kendilerini
İngiltere’ye götürecek olan gemiye bineceklerdi.
Üç hafta süren yolculuk özellikle anne için son derece yorucu
ve yıpratıcı geçmişti. Kadın kahvaltı etmeden kendisi için ayrılan
odaya gidip yatacağını söyledi. Kız da çok yorgun olduğundan
annesini odasına yerleştirdikten sonra yemek salonunda kahvaltısını
edip kendi odasına çekildi ve hemen derin bir uykuya daldı.
Genç kız uyandığında havanın karardığını fark etti.
Seyahatlerinin yoğun temposu nedeniyle o kadar yorgun düşmüştü
ki saatler boyunca hiç kıpırdamadan uyumuştu.
İlk aklına gelen annesi oldu; hemen sabahlığını giyip yandaki odaya girdi.
Ancak oda boştu. Yatak yapılmıştı ve annesine ait hiçbir eşya ortalıkta gözükmüyordu. Üstelik bazı mobilyalar ve hatta duvar kâğıtları bile
sabahın erken saatinde gördüklerinden farklı gibiydi.
Yanlış odaya girmiş olduğuna karar verdi ancak dışarı çıktığında
koridorun bu yönünde sadece iki oda olduğunu fark etti.
Kendi odası ve annesini yerleştirdiğinden emin olduğu bu oda.
Şaşkınlık ve panik içinde resepsiyona inen kız, görevliye yaklaştı:
“Annemin nerede olduğunu söyleyebilir misiniz?”
“İyi akşamlar matmazel, anlayamadım sorunuzu?”
“Annem diyorum, sabah erkenden birlikte geldiğim kadın, odasında yok da...”
“Ama matmazel, siz sabah otele yalnız geldiniz…”
Genç kız öfke ve heyecandan titremeye başlamıştı.
Sesini yükselterek görevliyi azarladı:
“Dalga mı geçiyorsunuz? Sabah annemle geldim ben,
trenden indik ve taksiyle otelinize geldik, iki kişilik rezervasyonumuz
vardı, yan yana iki oda verdiniz, 305 ve 306,
annem odasına çekildi, ben kahvaltı ettikten sonra yattım.
Şimdi annemin kaldığı odaya giriyorum ama kimse yok.”
“Matmazel gerçekten de iki oda ayırtmıştınız ancak sabah
tek başınıza geldiniz ve biz de sizi 305’e yerleştirdik.
Anneniz ya da herhangi birisi yoktu yanınızda.”
“Aman Tanrım. Ben deli değilim ya! Annem nerede?
Sabah bavullarımızı taşıyan komi nerede?
Eminim o anımsar annemi!”
Genç kız deli gibi oradan oraya koşturdu, otel personelinden
kimi yakalasa aynı yanıtı aldı, sonunda sabahki komiyi gördüğünde
bir sevinç çığlığıyla çocuğun üzerine atıldı ve annesini anımsayıp
anımsamadığını sordu; ancak aldığı yanıt umduğu gibi değildi:
“Özür dilerim matmazel, ben sadece sizin bavullarınızı taşıdım,
yanınızda başka kimse yoktu.”
Otel yönetimi de nazik bir dille kıza bu konuda yardımcı
olamayacaklarını söyleyince kız polis çağırmalarını söyledi.
Bir süre sonra gelen iki polis, kızın ve personelin ifadesini aldı.
Ancak tavırlarından kıza inanmadıkları belli oluyordu.
İşin gerçeği polisler “Bu kadar adam neden yalan söylesin?
Herhalde kızın psikolojik problemleri var,” diye düşünüyorlardı.
Kız çaresizce ertesi gün kalkan gemiye binerek İngiltere’ye döndü.
Evine ulaştığında bir olasılıkla annesinin bir yolunu bulup
dönmüş olacağını umuyordu ancak ev, haftalar önce
bıraktıkları gibiydi: Bomboş.
Annesine ne olduğunu bulmak için vakit geçirmeden bir özel
dedektif tutan ve Trouville’e gönderen genç kız, adamdan gelecek
raporları merakla bekliyordu. Dedektif üç gün boyunca otel yöneticileri,
polis ve konsolosluk görevlileriyle görüştü ve sonunda gerçeği ortaya
çıkarmayı başardı. Otele geldiklerinde odasına çekilen
kadın yorgunluktan öte ağır bir hastalık geçiriyordu.
Kadının durumunu odaya battaniye getiren kat hizmetçisi fark
edip resepsiyona bildirmişti. Otelin doktoru kadını muayene
etmek için odasına girdiğinde yüksek ateşler içinde kıvranan
kadının soluk alıp vermekte zorlandığını gördü.
Hastaneye kaldırmayı düşünürlerken kadın son nefesini verdi.
Kadının ölümüne Asya gezisinde kimbilir nerede ve nasıl kaptığı
kolera benzeri bir salgın hastalığın neden olduğu kanısına varan
doktor otel müdürüyle konuştu. Turistik bir kentin önemli bir konaklama
tesisi olan otellerinde böyle korkunç bir salgın hastalık yüzünden
birinin öldüğü duyulursa büyük müşteri kaybına uğrayacakları,
itibarlarının sarsılacağı ortadaydı. Böylece alelacele bir plan hazırladılar.
Kadın hiç otellerine gelmemiş gibi davranacaklardı.
Bu yüzden ilk olarak cesedi ortadan kaldırdılar.
Sonra alelacele odayı sil baştan yenilediler.
Birkaç saat içinde kadının eşyaları atıldı, bazı mobilyalar değiştirildi,
hatta duvar kâğıdı bile yenilendi. Odadan çıkartılan her şey uzak
bir bölgede yakıldı. En önemlisi de kadının cesedinin bir çuvala
konup denize atılmasıydı. Yapılanları hiçbir şekilde kıza belli
etmemeleri lazımdı. İki kez odasına girdiler ve kızın baygın biçimde
uyuduğunu gördüler. Bu arada aynı hastalığa yakalanmadığından
da emin olmaya çalıştılar. İşleri bittikten kısa bir süre sonra kız uyandı
ve annesini bulamayarak büyük şoka girdi.
Ancak tüm personel önceden uyarılmış olduğu için herkes
kıza vereceği yanıtı hazırlamıştı:
“Matmazel, otele yalnız geldiniz.”
Yabancı Yayınları