Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

151 syf.
·
Puan vermedi
·
36 saatte okudu
"Gazali’nin İslam Filozoflarını Tekfir Etmesinin Yükleme Kuramları Açısından Değerlendirilmesi Arş. Gör. Beyazıt Yaşar SEYHAN" adlı makaleden alınmıştır. ... Gazali, İslam filozoflarının yirmi yerde hata yaptıklarını ve bunun üçünde ise küfre düştüklerini iddia etmiştir. Gazali’ye göre “hataya düştükleri konuların tamamı yirmi temel esasa indirgenebilir ki, bunların üçünde tekfir edilmeleri, on yedisinde ise bidat ehli sınıfına dâhil edilmeleri gerekir. Tekfirlerini gerektirecek üç hususa gelince, bunlar a) ‘haşr-i cismani olmayacaktır, b) Allah cüziyyatı değil sadece külliyatı bilir ve c) âlem kadimdir’ şeklindeki görüşleridir” der (Gazali 1988: 42). Gazali, Aristo felsefesini benimseyen İslam filozoflarının özellikle de İbni Sina’nın görüşlerini ciddi bir şekilde ele alıp mantık ilminin verilerine dayanarak eleştiriye tabi tutar. Bu eleştirileri burada ele almak gayemiz değildir. Fakat Gazali’nin yukarıdaki üç görüşü ele alırken ortaya koyduğu bazı eleştiriler dikkatimizden de kaçmamaktadır. Zira bu söz konusu eleştiriler önceki bölümde geçtiği üzere tekfir kelimesine yüklenen anlamı yani dini veya itikadi gayeden çok toplumsal bir kaygının izalesi için kullanılan psiko-sosyal bir (bilişsel) kalıp yargı fikrimizi kuvvetlendirmektedir. “Bu üç konunun küfürle ithamının arkasındaki kaygı ve güdü filozofların düşüncelerinin toplumsal yozlaşmaya sebep oluşturacağı” endişesi olabilir. Bu açıdan Gazali’nin onları eleştirirken sarf ettiği bazı sözler dikkatimizi çekmiştir. Gazali’nin konumuz açısından önemli olan eleştirileri şu şekildedir: İlk olarak “haşr-i cismani yoktur” ifadesine getirdiği eleştirilerde Gazali (1981:200–201) İbn-i Sina’yı ve diğer filozofları ruhani metotlara, akli elem ve zevkler tanıdıkları ve bunları üstün tuttukları için reddetmez. Çünkü bu düşünceye delalet eden deliller Allah ve Resulü’nün sözlerinde de mevcut olduğunu dile getirir. Ancak O, filozofları bu sözleri tevil etmeleri ve zahiri manalarını kabul etmemeleri yönünden reddeder. Gazali’ye bu zahiri manalarını tamamen reddetmek halkın her konuda aşırı tevile kaçmasına sebebiyet verecektir. Zaten birçok mutasavvıf gibi Gazali’ye göre de haşirde ruhani ve cismani dirilmenin beraber olması gerekir (Deniz 2009: 261). İkinci olarak; “Allah cüziyyatı değil külliyatı bilir” ifadesi Gazali’ye göre bu yaklaşım dine öylesine zararlıdır ki şeriat binasını yerle bir etmektedir. İbn-i Sina ve Aristo felsefesini tekfir ile itham etmesi de bu yüzdendir. Çünkü İbn-i Sina’nın bu görüşü örneğin Allah’ın Zeyd’de ortaya çıkan yeni durumu bilemeyeceği anlamına gelir. Yine bu teori; “Allah’ın Hz. Muhammet peygamberliğini ilan ettiği sırada bu olayı bilemez” demektir (Gazali 1981: 129). Mesela diyor Gazali, “Allah benim ibadetlerimin din değiştirmemin sonucu olduğunu bilebilir fakat şu anda benim hangi şekilde ibadette bulunduğumu bilemez. Öyleyse Allah zaman üstü aşkınlığı içinde benim dualarıma kapalı kalacaktır. Çünkü ben daima fena bulup daima titreyen “şu anın” tiranlığına ezeli olarak mahkûmum. Bu doğru ise ve ben bunu fark etmeye başlamışsam umutsuzluk içinde şöyle haykırabilirim: “Allah’ın bana ne faydası var!” Bunun için Gazali Allah’ın ilminin her şeyi kuşatan konusunda neredeyse hiç uzlaşmaz ve kesin bir üslup kullanır: “Allah karanlık bir gecede yalçın bir kaya üzerinde siyah bir karıncanın yürüyüşünden bile haberdardır ve O havada uçan toz zerresinin hareketini fark eder (Gazali 1981: 131). Üçüncü olarak; “âlem kadimdir” görüşü Gazali açısından filozofların Allah’ın iradesi ve kudretini hiçe saymaları demektir. Gazali’ye göre irade ile fiil arasında bir zamansal boşluk olabilir. Bu yaklaşımını temellendirmek için Gazali mantıksal bir örnek verir. İslam hukukundaki kesin ve şartlı boşamadan bahsederek, kesin boşamada “boşadım” sözü ile boşanmanın gerçekleşmesini, yani fail, irade ve zaman arasında zamanca ayrılığın bulunmamasını filozofların âlemin ezeliliği hakkındaki görüşlerine benzetir. Şartlı boşamada ise “şu eve girecek olursa eşimi boşadım” örneğinde olduğu gibi bir failin iradesi ile fiili arasında bir zaman aralığının bulunduğuna dikkat çeker (Gazali 1981: 20). Böylece Gazali, Allah’ın âlemi sonradan yaratmasının filozofların iddiasının aksine mümkün olduğunu göstermeye çalışır. Gazali filozofların ortaya koyduğu Tanrı inancının sembolik, sadece bir sebep ve irade sahibi olmadığını görüp böyle bir Tanrı inancının İslam’ın Tanrı inancı ile bağdaşmayacağını iddia etmiştir*. *Farabi ve İbn-i Sina gibi Meşşailer Allah-âlem ilişkisinin yorumunda semavi dinlerin âlemin, Allah’ın hür iradesi ve mutlak iradesi ile yoktan ve hiçten (an leys, ex nihilo) yaratıldığı şeklindeki görüşlerine karşın, yoktan bir şeyin meydana gelmesini açıklamanın güçlüğünü, en azından zaman bakımından bunu savunmanın imkânsızlığını gerekçe göstererek bu probleme kendilerince makul bir çözüm bulmak amacı ile yola çıkmışlardır. Plotinus’tan gelen sudur teorisinden hareketle din ile felsefi görüşleri bir ortak paydada uzlaştırmaya çalışmışlardır. Ne var ki, birçok sorunu beraberinde getiren çözüm önerisi başta Gazali olmak üzere kelamcılar tarafından şiddetle eleştirilmiştir (Toktaş 2004: 106). ...
El-Münkız Mine'd-Dalal  Dalaletten Hidayete
El-Münkız Mine'd-Dalal Dalaletten Hidayeteİmam Gazali · Gelenek Yayıncılık · 20194,274 okunma
·
129 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.