"Gazali’nin İslam Filozoflarını Tekfir Etmesinin Yükleme
Kuramları Açısından Değerlendirilmesi
Arş. Gör. Beyazıt Yaşar SEYHAN" adlı makaleden alınmıştır.
...
Gazali, İslam
filozoflarının yirmi yerde hata yaptıklarını ve bunun üçünde ise küfre düştüklerini iddia
etmiştir. Gazali’ye göre “hataya düştükleri konuların tamamı yirmi temel esasa indirgenebilir
ki, bunların üçünde tekfir edilmeleri, on yedisinde ise bidat ehli sınıfına dâhil edilmeleri
gerekir. Tekfirlerini gerektirecek üç hususa gelince, bunlar a) ‘haşr-i cismani olmayacaktır,
b) Allah cüziyyatı değil sadece külliyatı bilir ve c) âlem kadimdir’ şeklindeki görüşleridir” der
(Gazali 1988: 42). Gazali, Aristo felsefesini benimseyen İslam filozoflarının özellikle de İbni
Sina’nın görüşlerini ciddi bir şekilde ele alıp mantık ilminin verilerine dayanarak eleştiriye
tabi tutar. Bu eleştirileri burada ele almak gayemiz değildir. Fakat Gazali’nin yukarıdaki üç
görüşü ele alırken ortaya koyduğu bazı eleştiriler dikkatimizden de kaçmamaktadır. Zira bu
söz konusu eleştiriler önceki bölümde geçtiği üzere tekfir kelimesine yüklenen anlamı yani dini veya itikadi gayeden çok toplumsal bir kaygının izalesi için kullanılan psiko-sosyal bir
(bilişsel) kalıp yargı fikrimizi kuvvetlendirmektedir. “Bu üç konunun küfürle ithamının arkasındaki
kaygı ve güdü filozofların düşüncelerinin toplumsal yozlaşmaya sebep oluşturacağı”
endişesi olabilir. Bu açıdan Gazali’nin onları eleştirirken sarf ettiği bazı sözler dikkatimizi
çekmiştir. Gazali’nin konumuz açısından önemli olan eleştirileri şu şekildedir:
İlk olarak “haşr-i cismani yoktur” ifadesine getirdiği eleştirilerde Gazali (1981:200–201) İbn-i Sina’yı ve diğer filozofları ruhani metotlara, akli elem ve zevkler tanıdıkları
ve bunları üstün tuttukları için reddetmez. Çünkü bu düşünceye delalet eden deliller Allah
ve Resulü’nün sözlerinde de mevcut olduğunu dile getirir. Ancak O, filozofları bu sözleri
tevil etmeleri ve zahiri manalarını kabul etmemeleri yönünden reddeder. Gazali’ye bu
zahiri manalarını tamamen reddetmek halkın her konuda aşırı tevile kaçmasına sebebiyet
verecektir. Zaten birçok mutasavvıf gibi Gazali’ye göre de haşirde ruhani ve cismani dirilmenin
beraber olması gerekir (Deniz 2009: 261).
İkinci olarak; “Allah cüziyyatı değil külliyatı bilir” ifadesi Gazali’ye göre bu yaklaşım
dine öylesine zararlıdır ki şeriat binasını yerle bir etmektedir. İbn-i Sina ve Aristo felsefesini
tekfir ile itham etmesi de bu yüzdendir. Çünkü İbn-i Sina’nın bu görüşü örneğin Allah’ın
Zeyd’de ortaya çıkan yeni durumu bilemeyeceği anlamına gelir. Yine bu teori; “Allah’ın
Hz. Muhammet peygamberliğini ilan ettiği sırada bu olayı bilemez” demektir (Gazali
1981: 129). Mesela diyor Gazali, “Allah benim ibadetlerimin din değiştirmemin sonucu
olduğunu bilebilir fakat şu anda benim hangi şekilde ibadette bulunduğumu bilemez. Öyleyse
Allah zaman üstü aşkınlığı içinde benim dualarıma kapalı kalacaktır. Çünkü ben
daima fena bulup daima titreyen “şu anın” tiranlığına ezeli olarak mahkûmum. Bu doğru ise
ve ben bunu fark etmeye başlamışsam umutsuzluk içinde şöyle haykırabilirim: “Allah’ın
bana ne faydası var!” Bunun için Gazali Allah’ın ilminin her şeyi kuşatan konusunda neredeyse
hiç uzlaşmaz ve kesin bir üslup kullanır: “Allah karanlık bir gecede yalçın bir kaya
üzerinde siyah bir karıncanın yürüyüşünden bile haberdardır ve O havada uçan toz zerresinin
hareketini fark eder (Gazali 1981: 131).
Üçüncü olarak; “âlem kadimdir” görüşü Gazali açısından filozofların Allah’ın iradesi
ve kudretini hiçe saymaları demektir. Gazali’ye göre irade ile fiil arasında bir zamansal
boşluk olabilir. Bu yaklaşımını temellendirmek için Gazali mantıksal bir örnek verir. İslam
hukukundaki kesin ve şartlı boşamadan bahsederek, kesin boşamada “boşadım” sözü ile
boşanmanın gerçekleşmesini, yani fail, irade ve zaman arasında zamanca ayrılığın bulunmamasını
filozofların âlemin ezeliliği hakkındaki görüşlerine benzetir. Şartlı boşamada ise “şu eve girecek olursa eşimi boşadım” örneğinde olduğu gibi bir failin iradesi ile fiili
arasında bir zaman aralığının bulunduğuna dikkat çeker (Gazali 1981: 20). Böylece Gazali,
Allah’ın âlemi sonradan yaratmasının filozofların iddiasının aksine mümkün olduğunu
göstermeye çalışır. Gazali filozofların ortaya koyduğu Tanrı inancının sembolik, sadece bir
sebep ve irade sahibi olmadığını görüp böyle bir Tanrı inancının İslam’ın Tanrı inancı ile
bağdaşmayacağını iddia etmiştir*.
*Farabi ve İbn-i Sina gibi Meşşailer Allah-âlem ilişkisinin yorumunda semavi dinlerin âlemin, Allah’ın
hür iradesi ve mutlak iradesi ile yoktan ve hiçten (an leys, ex nihilo) yaratıldığı şeklindeki görüşlerine
karşın, yoktan bir şeyin meydana gelmesini açıklamanın güçlüğünü, en azından zaman bakımından
bunu savunmanın imkânsızlığını gerekçe göstererek bu probleme kendilerince makul bir çözüm bulmak
amacı ile yola çıkmışlardır. Plotinus’tan gelen sudur teorisinden hareketle din ile felsefi görüşleri
bir ortak paydada uzlaştırmaya çalışmışlardır. Ne var ki, birçok sorunu beraberinde getiren çözüm
önerisi başta Gazali olmak üzere kelamcılar tarafından şiddetle eleştirilmiştir (Toktaş 2004: 106).
...