Hellooooğğğ. Aslında inceleme yazmaktan vazgeçmiştim. Ama yapılan incelemelerin en rağbet görenleri bile (hepsi değil) vasat seviyedeydi. Kitaba dair bir şeyler yoksa inceleme diyemeyiz bence (kibarlık ediyorum, evrensel bir gerçek bu). Ya da kitabın son kısmını olduğu gibi kopyala yapıştır yapıp yüzlerce beğeni almak… Yapmayın yahu. Bu nedenle ben de bir şeyler karalamak istedim. Birkaç ufak tavsiye ile geldim.
Kıymetli kardeşlerim, öncelikle belirtmek isterim ki bu kitaba dili çok ağır diyerek sizi vazgeçirmek isteyenler olacaktır. Dili ağır mı? Bence pek ağır değil ama yine de evet. Vazgeçmeli misiniz? Hayır. Peki ben ne yaptım rahat anlamak için bunlardan bahsedeyim.
1. Kitaba dair blog yazıları, Youtube videoları vs izledim genel bir bilgi edindim.
2. Jungcu psikanalist olduğunu öğrendiğim için Jung çalıştım biraz. Sadece kavramlara ve genel konuya hakimiyeti sağlayacak kadar bakmanız yeterli.
3. Ve en önemli madde… “Salak değilim ya anlarım herhalde” olumlaması.
Tüm maddeler tamamlanınca kitabı elinize alıp biraz kurcalamalısınız. Öykülerin isimlerine, başlıklarına bakın; aşinalık kazanın yani neyle karşılaşacağınıza öncelikle bilin. Ha bana kalırsa bu her kitap için yapılmalı. Ama bu kitabın yarım bırakılma durumu o kadar çok ki, özellikle bırakılmasın diye yazıyorum bunları.
Biraz yazardan bahsedelim. Estés 76 yaşında taş gibi bir hatun. Hem de kaydolduğu sitelerde kullanım sözleşmesini sonuna kadar okuyan türde bir insan. Bunak falan değil yani. Şair, psikanalist, cantadora, aktivist… Kendini biraz gizli tutmayı da seviyor. Öyle her sitede güncel fotoğrafı bulunmuyor, sayılı fotoğrafı var. Dans etmeyi de aşırı seviyormuş. Kendisi hakkında duyduğum en ilginç bilgi asosyal olmasıydı. Bu nedenle hep sosyal olmaya çaba sarf ediyormuş (kitapta da doğanızdan kopmayın diyor ya anladınız siz ). Pek çok ödül sahibi. Hatta Keeper of the Lore (İlim/İrfan Bekçisi? njhdfj) ödülünü alan ilk kişiymiş.
Estés'e ufak bir göz kırptıktan sonra kitaba geçebiliriz. Kitapta 19 öykü var. Öykülerden sonra Estés bizlere bol bol nasihat ediyor. Pek çok aydınlanma yaşıyoruz. Bu öykülerden sadece ikisini daha önce duymuştum; Çirkin Ördek Yavrusu ve Küçük Kibritçi Kız. Ama anladığım kadarıyla bunlar genel olarak çok bilinen öykülermiş. Zaten Estés yöre gezinerek öykülerin farklı versiyonlarını toplamış. Bir yerde Türkiye’den de (yaşasın ırkımız) bahsediyordu ama yüzeyseldi, bu yüzden üzerinde durmadım. Tekrar bakındım ama nerede bahsettiğini de bulamadım. Her neyse, dediğim gibi aslında çok bilinen öykülermiş. Eminim diğer öyküleri de duymuş olanlar vardır içimizde. Hatta La Llorona’nın korku filmini falan yapmışlar :/
Eseri bir feminist başyapıt olarak kategorilendirmeyi doğru bulmuyorum. Zaten Estés de bu amacı güderek başlamamış işe. 20 yıldan fazla sürmüş eseri tamamlaması. Tabii buna ne kadar 20 yıl denirse, bence çocukluktan başlayan bir süreç. İlk öyküyü dinlediği andan itibaren… Bizlere de öyle okudum bitti yapmayın diyor. Koyun başucunuzda dursun. Giriş bölümünde neden kurtlarla kadınları benzettiğini uzun uzun açıklamış. Kısaca özetlemem gerekirse; sağlıklı kurtlar ve sağlıklı kadınlar belirli ruhsal karakteristikleri paylaşırlar: Keskin bir duyarlılık, oyuncu bir ruh ve yoğun bir kendini adama kapasitesi. Kurtlar ve kadınlar, doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklılık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabadırlar. Sezgileri çok güçlüdür, yavruları, eşleri ve sürüleriyle yoğun bir biçim de ilgilenirler. Sürekli değişen koşullara uyum sağlamakta deneyimlidirler; tuttuklarını koparmalarının yanında çok da cesurdurlar. Estes başka hayvanları da incelemiş ancak en çok benzerlik gösterdiğimiz hayvanlar kurtlarmış.
E kurtlar tamam da peki La Loba ile anlatılan Vahşi Kadın, La Loba, La Que Saba kim? Aslında hepimiz La Loba’yı tanıyoruz, evet Shakira :)) ehüehüehü. La Loba çöldeki kemik toplayıcısı. İçimizdeki ezilmek, pes etmek nedir bilmeyen, topladığı kemiklerin üzerinde şarkı söyleyen Vahşi Kadın. Bize yol gösteren, tarım devrimiyle doğadan tamamen kopmadan önce hep beraber olduğumuz, şimdi ona ulaşmak için çaba sarf etmemiz gereken yönümüz. Tam bir aşk kadın yani.
Tüm bu bilgileri bize verdikten sonra başlangıç öyküsü olan Mavisakal ile başlıyor diyebiliriz. Estes öykülerde arkeolojik kazı yaparak bizim Vahşi Kadın yönlerimizin aklımızdan bir an bile çıkmasına izin vermeyerek analiz ediyor öyküleri. Okurken hep easter egg vibe’ı aldım. Bu kadar keyif verici bir kitabın neden hemen başlar başlamaz pes edilip bırakıldığını hâlâ anlamıyorum. Kadınlar! Okuyun yahu, çabalayın ölmezsiniz.
Kadınlar demişken, erkekler de mutlaka okumalı bana kalırsa. Çevirmen olan psikiyatrist Hakan Atalay’ın bir röportajını izledim. Çevirme amacıyla başlamamış okumaya aslında. Bir erkek olarak kendisi de kitabı o kadar beğenmiş ki çevirmeye karar vermiş. İyi ki de yapmış. Kızlı erkekli okuyun bu kitabı, henüz ona yasaklama gelmedi :)
Neyse artık toparlayıp bitireyim. Aklıma gelen bir şey olursa başka zaman eklerim. Eğer “bu kitabı ben de okumayı düşünüyorum”culardansanız, bir gün daha beklemeyin. Şu an alın ve okuyun. Bu profil yersiz kitap önermez… Yazara ayrı, çevirmene aynı, yayınevine ayrı minnettarım. Bu kitabı okuma kararı aldığım için de kendimi kutluyorum. Belki içimdeki Vahşi Kadın beni yönlendirmiştir belli mi olur :) Bol okumalı günler diliyorum buraya kadar okuyan herkese. Kitapla kalın ️