SON DURAK: KALBE DÖNÜŞMerhamet; belki de bu çivisi çıkmış dünyada en çok muhtaç olduğumuz, bize
huzur veren, eskilerden bugüne uzanan, yazarın “Bir şey eksik, her şeyi tutan bir şey.”
dediği… Eksikliği ile bizi birbirimize düşüren, varlığı ile tekrar bir araya getiren şeyi
bulanlar ona merhamet demiştir.
Merhamet diğer varlıklar için dünyayı emin bir yer kılmaktır. Merhamet seni
öldürmeye gelenin sende dirilmesidir. İnsanlık tarihinin en şerefli dönemi olan Asr-ı
Saadet Dönemi bunun yüzlerce örneğine sahne olmuştur. Kadim bilgilerin de bize
söylediği insan tabiatının özde merhametle dokunduğu gerçeğidir. Oysa günümüz
dünyasını üç asırdır şekillendiren Batı geleneği, insanı özünde zalim kabul eder. Bu
inanç doğrultusunda hareket eden Batının merhamet karşısında ürettiği buluşlar
çarmıh, kölelik, işkence odaları, soykırım, kitle imha silahları olmuştur. Çünkü insan
kötü mizaçlı bir varlıktır. Tanrı insanı terk etmiştir ve bu nedenle dünyada Tanrılık
taslamayı hak eden yegâne varlık insandır. Zulüm ateşine odun taşıyan bu bozguncu
anlayış, kendisinden saymadığını yok etmek, onun acısına kayıtsız kalmak, onun
acısından haz duymaya kadar götürür işi. Batı’yı en sert şekilde eleştiren Batılı
düşünürün de dediği gibi, “Batı, tarihin en büyük canisidir.”. Buyurun hep beraber bu
düşüncelerin sağlamasını yapalım:
Çıkaralım hayatımızdan merhameti. Evet, kapatın gözlerinizi. Zulüm dolu bir
dünya düşünün. Kaybolan çocuklar, ölen kadınlar, yitip giden gençlikler düşünün.
Haklıyken haksız durumuna düşürülen, iftiraya uğrayan, sözü kesilen insanlar
düşünün. Atılan bombalar, çekilen silahlar, yükselen dumanlar, dökülen gözyaşlarıyla
birlikte solan çiçekler düşünün. Şimdi düşüncelerinizi bir kenara bırakın ve açın
gözlerinizi. Ne değişti? Zihnimizdeki görüntülerden kurtulabildik mi? Hayır. Çünkü
gözlerimizi açtığımız dünya merhametin sadece masalını dinlediğimiz, onu hakikat
kılamadığımız bir dünya... Gözlerimizi kör eden bu acımasızlık benliğimizi ele geçirmiş
durumda.
Şimdi yeniden kapatalım gözlerimizi ve mutlu bir dünya düşünelim. Oyun
oynayan çocuklar, mutlu kadınlar, şarkı söyleyen gençler düşünelim. Sokaklar çöp değil
çiçek koksun, kadınlar ayaklar altında ezilmesin de baş tacı olsun, gençler asi olmasın
memnun olsun, hayvanıyla ağacıyla bütün bir varlık alemi huzur ve esenlik içinde
olsun… Gerçek olamayacak kadar güzel olan böyle bir dünyayı inşa etmek zor değil. Bir
annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız sevgi örnek alınacak en güzel değerdir. Yüzünü
ışığa dönmüyorsan a canım, çiçekler sana kokmaz. Her bir merhamet sahibi, başkasını
memnun etmekle mutlu olur; her bir şefkat sahibi, başkasını mutlu etmekle memnun
olur; her bir muhabbet sahibi, sevindirmeye layık yaratılmışları sevindirmekle sevinir;
her irfan sahibi, başkasını mutlu etmekle lezzet alır; her adalet sahibi adaleti hâkim
kılmakla ve hak edenlere karşılığını vermekle keyiflenir. Bizim merhamet
göstermediğimiz bir dünyanın bize merhamet gösteremeyeceği, kalbe dönüşün yalnız
gayret ve çabayla sağlanacağı buradan da anlaşılmaktadır.
Hani demiştim ya en başında çivisi çıkmış dünya diye, birlikte tamir edip
güzelleştirebiliriz onu. Yıllardır yaşadıklarımız ve gördüklerimiz yüzünden nasır tutmuş
olsa bile aslında kalbimiz Batılının dediği gibi kötü değildir. Aksine Allah’ın evidir. Akıl neyle meşgul olursa olsun istikameti çizecek olan kalptir. Bizler gönül erlerinin nefes
aldığı topraklarda mayası karılmış bir milletiz. Merhamet insanoğlunun mayasında var
ama günümüz insanının bencillikle örülü dünyasında, hızla tükenen ve hızlı tüketilen bir
yaşamda merhamet duygusuna yer bulmakta zorlanıyoruz. Bilgelik der ki diyor yazar,
“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” Para, makam, mevki, görünme ve önemsenme
arzuları içinden çıkıp herkes; kendi özüne, kalbine dönerse ruhlar kemâle erecek yoksa
görüntüler dünyasında sarhoş olacak ve yitip gidecek. Artık sıkı sıkı yumduğumuz
gözlerimizi açıp bir şeylerin farkına varma vakti gelmiştir.
Bizden sonraki nesillerin sağlığı ve güvencesi açısından şuur sahibi kimselerin
verdikleri öğütlerden nasibimizi almalı, acil bir şekilde varlığımızı güvenli kılacak
ortama geçmeliyiz: Kalbe dönüşü sağlamalıyız. Kendini bilen, kendini bulan ve kendi
gibi olan ruhların merhamet rüzgarını bin yıl estirdiği topraklardayız. Köklerimiz
sağlam. Yapılacak olan merhametin formülünü saklı tutan tarihimizi kana kana içmek
ve oradan devşirdiklerimizin kanımıza karışmasını beklemek…